Müslümanlar, bazı gün ve gecelere diğer zamanlara nispetle daha özel bir anlam yüklemiş; bu zaman dilimlerini ibadet, dua ve tefekkürle ihyâ etmeye gayret etmişlerdir. Bu mübarek vakitler, tövbe ve istiğfarın artmasına, Kur’an’la daha fazla hemhâl olunmasına, oruç tutulmasına, sıla-i rahimin güçlenmesine ve salih amellere yönelinmesine vesile olmaktadır.
Bu zamanlarda oluşan manevî atmosfer, bireylerin imanlarını tazelemelerine imkân tanımakta; normal zamanlarda camiye pek gitmeyen kimseler dahi cemaatle namaz kılmak veya özel programlara katılmak için camilerle yeniden buluşmaktadır. Büyüklerin bu gecelere gösterdiği hassasiyet, çocuklar için de ayrı bir heyecan kaynağı olmakta; böylece nesiller arası manevî aktarım kendiliğinden gerçekleşmektedir.
Esasen her gün ve her gece kıymetlidir. Ay ve güneşin hareketleriyle belirlenen zaman dilimleri, ayları ve yılları oluşturmakta; bu zamanların bazıları ise ilahî hikmet gereği diğerlerinden farklı ibadetlerle değerlendirilmektedir. Ramazan ayında orucun farz kılınması, Zilhicce ayında hac ibadetinin emredilmesi bunun en açık örneklerindendir:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı…”
(Bakara, 2/183-185)
“Şüphesiz insanlar için kurulan ilk ibadet evi Mekke’deki Kâbe’dir…”
(Âl-i İmrân, 3/96-97)
Namaz vakitleri de Rabbimiz tarafından belirlenmiş ve müminlerden bu vakitlerde namazı eda etmeleri istenmiştir. (İsrâ, 17/78) Haftalık olarak idrak edilen Cuma günü ise Müslümanlar için ayrı bir öneme sahiptir. (Cuma, 62/9)
Kur’an-ı Kerim’de, takva sahiplerinin seher vakitlerinde istiğfar eden kimseler olduğu özellikle vurgulanmıştır. (Âl-i İmrân, 3/16-17) Hz. Peygamber (s.a.s.) de pazartesi ve perşembe günleri, kamerî ayların 13, 14 ve 15. günleri, Şevvâl ayında altı gün ve Muharrem ayında oruç tutmuş; ümmetine de bu ibadetleri tavsiye etmiştir.
Ramazan ayı, içinde Kadir Gecesi’ni barındırması sebebiyle mübarek zamanların başında gelir. Kur’an-ı Kerim bu ayda indirilmeye başlanmış, gündüzlerinde oruç tutulması farz kılınmış, gecelerinin ise ibadetle ihyâ edilmesi teşvik edilmiştir. Allah Resûlü (s.a.s.), Ramazan gecelerinde teravih namazını önce cemaatle sonraları ferdi olarak kılarak bu gecelerin ihyâsına ayrı bir önem vermiştir.
Zilhicce ayının ilk dokuz günü de faziletli zamanlardandır. Arafat’ta vakfe yapan hacılar dışında bu günlerde oruç tutmak sünnettir. Peygamberimiz (s.a.s.), bu günlerde yapılan salih amellerin Allah katında çok değerli olduğunu bildirmiştir. (Ebû Dâvûd, Savm, 61)
Ramazan ve Kurban bayramları da Müslümanlara Allah Teâlâ tarafından bayram olarak lütfedilmiş mübarek günlerdir. (Ebû Dâvûd, Salât, 244)
Kur’an ve hadislerde “kandil gecesi” ifadesi geçmemekle birlikte, halk arasında bu isimle bilinen bazı geceler Osmanlı döneminden itibaren camilerin kandillerle aydınlatılması sebebiyle bu adla anılagelmiştir. Kadir Gecesi, Mevlid, Regaib ve Miraç geceleri bu kapsamdadır.
Bu gecelerle ilgili sahih kaynaklarda, yalnızca o gecelere mahsus belirli bir ibadet şekli bulunmamaktadır. Ancak bu geceleri ibadet, dua, Kur’an tilaveti ve hayırla değerlendirmek —bu amelleri özel bir zorunluluk gibi görmemek şartıyla— bidat olarak değerlendirilmez.
Sonuç
Mübarek gün ve geceler, Müslümanların hayatında birer iman tazeleme fırsatı, manevî muhasebe durağı ve toplumsal birlik vesilesidir. Asıl olan, bu zamanları sadece belirli ritüellerle sınırlamak değil; bugün ve gecelerin kazandırdığı bilinç ve hassasiyeti hayatın tamamına yayabilmektir. Zira gerçek ihyâ, takvimdeki özel zamanlarla sınırlı kalmayıp, müminin bütün ömrüne sirayet eden bir kulluk şuuruyla mümkündür.
Kaynak: Hüseyin TOPTAŞ
Denizlerde Konya İmzası: TÜMOSAN ile Yükselen Yerli Güç…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.