Çok yönlü bir organizasyonla soğuk ve sıcak biçimde Türkiye üzerine yoğunlaşan saldırıların elbet bir nedeni ve düzenleyicisi var. Nedeni gayet açık ‘ Orta doğuda güçlü ve kalkınmasını ne pahasına olursa olsun sürdüren bir Türkiye görülmek istenmiyor.’ Türkiye aleyhine örgütler oluşturulup, bunlar birleştiriliyor, eğitilip üzerimize salınıyor. Olaylar sapıtılıp, dünya kamuoyuna çarpıtılarak veriliyor.
Dış kökenli maksatlı gazete, radyo ve kanallar aynı şefin akla hayale gelmeyen iftiralarını kusuyor. Olaylar zincirleme birbirini izliyor. Basını, yayını ile yapılan saldırılar tedbirli ve deneyimli Türkiye için elbette sarsacak güçte değildir ama yine de hepimiz her kademede kendimize düşecek görevi kusursuz yapmak zorundayız. Söylenti ve dedikodulara yer vermeyip, devlete ve ordumuza tam destek olmalıyız. Ordumuz, hepsine karşı gereken dersi verecek güçtedir.
Ancak Türk basını bu aşamada çok dikkatli olmak zorunda. Bu aşamada en büyük görev Türk basınına düşüyor. Zira, olay ‘ propaganda savaşından’ başka bir şey değildir. Yazı ve fotoğraflarda çok dikkatli olunmalı, yabancıya koz olacak yorumlardan devletin müdahalesine meydan bırakmadan kaçınılmalıdır. Yılanın başı elbette dışarda. Elbette o yılanı oynatan orkestranın şefi de var. Elbet içimizde ve dışımızda da ajanları, hainleri var. Onlar elbet kendi tabiatlarını işleyecek. Bize düşen, onları iyi tanıyıp tavrımızı ona göre koymaktır. Kafalara öyle nifak tohumları ekilmiş ki arasak kafalara tohum eken hain fesatları bulur muyuz? Bulursak ne olacak? Bu sorunun cevabı; birbirimizi düşman sanmaktan vazgeçeceğiz.
Farkına varmadan onların işini kolaylaştırmak yerine kendi faydamız için çalışacağız. Onları tanırsak birbirimize düşman olmak yerine dost olmayı, el ele vermeyi bileceğiz, o zaman bağımsız Türkiye diyeceğiz ve yapacağız. Şimdi tanımadığımız, farkına varamadığımız düşmanlara kendimiz bile bağımlıyız. Biz ki, yakamızı o hainlerden kendimizi kurtaramıyoruz. Türkiye’mizi nasıl kurtarıp, bağımsız edeceğiz? Önce düşünelim, sonra edelim. Edelim, edelim, alasını edelim. Yalnız bilerek, tanıyarak, düşünerek, planlayarak edelim. En yakın olaylardan ipin ucunu yakalamak için üstüne üstüne gitmek gerekmez mi? Gerçekleri araştırmak gerekir. Her yanımızda görünenin sözünü anlamadan dinlemeden doğru kabul edersek , işte böyle bindiğimiz dalları kesmiş, yerlere yuvarlanmış oluruz. O halde işittiklerimize tespit etmeden inanmakla birbirimize düşman oluyoruz. Esas düşmanlarımız aldattım sersemleri demez mi? İşittiğimizi tespit edersek, aldanmadan yürür, gerçekten yapacağımızı yaparız.
Kaynak: Muammer BAĞCI
“Bir Zamanlar Anadolu’da Türkler Yaşamıştı”