Konya AÇIK 29°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
TORKU BİSKÜVİ

DİJİTAL KÖLELİĞİN DİĞER ADI: TRAFİK CEZALARI!

Kıymetli dostlar, bugün size 3 günde iki kez trafik cezası yiyen birisi olarak, hepimizi sinirlendiren, gerim gerim geren bir konudan bahsetmek istiyorum. Hepimizin derinden hissettiği, ama belki de tam olarak adını koyamadığı bir dert… Ekonomi, ağır trafik cezaları derken, hayatımızın nasıl da kısıtlandığını, özgürlüğümüzün elimizden alındığını görüyoruz. Sanki görünmez bir el, her birimizi dijital bir kafese itiyor, ruhumuzu ve zihnimizi yavaş yavaş öldürüyor..
Hani bir zamanlar komple teori uzmanı diye söylemlerini ti ye aldıklarınız var ya, gerçekten adamlar ne dediyse hepsi çıktı.. İnsan formundan çıkaracak özgürlüğümüzü kısıtlayacak her şeyi şu anda derinlemesine yaşıyoruz.. En başta ekonomik kriz..
Ekonomi, o acımasız gerçek… Enflasyon adeta bir canavar gibi bizi yutuyor. Düşünsenize, kazandığımız para gözümüzün önünde eriyor, pul oluyor. Yarın ne olacağımızı bilemiyoruz. Aldığımız her nefes, verdiğimiz her karar, cebimizdeki delik büyüdükçe daha da zorlaşıyor. Kredi kartlarımız, banka hesaplarımız… Hepsi birer kontrol mekanizmasına dönüştü. Bağımsızlığımız paramparça ediliyor, kendi ayaklarımızın üzerinde durma kabiliyetimiz elimizden alınıyor. Kendi evimizde, kendi ülkemizde yabancı gibi hissediyoruz..
Bir de o ağır trafik cezaları yok mu? Her köşe başında, her ışıkta… Sanki nefes almamız bile suç haline geldi. Nereye gitsek, ne yapsak, bir ceza yeme korkusuyla yaşıyoruz. Arabamız, en temel ulaşım aracımız, adeta bir lüks haline geldi. Eskiden özgürce gezerken, şimdi her an bir radarın veya kameranın bizi yakalayıp yakalamayacağının endişesiyle yollar bize zindan oldu. Bu durum sadece cebimizi değil, ruhumuzu da yoruyor. Sürekli izlenme hissi, kendi kendimize bile güvenmemizi zorlaştırıyor. Özgürce hareket edememek, kendi hayatımızın direksiyonunda olamamak demektir..
Tüm bunlar bizi nereye götürüyor? Dijital bir kafese. Her hareketimiz izleniyor, her harcamamız kaydediliyor. Bir uygulama, bir kod, bir algoritma… Bizi her yerden kuşatmış durumda. Kiminle konuştuğumuz, nereye gittiğimiz, ne yediğimiz, ne düşündüğümüz… Sanki büyük bir göz, her anımızı kaydediyor. İşte tam da bu noktada, dijital kölelik başlıyor. Ruhsal ve zihinsel olarak katlediliyoruz. Düşünme özgürlüğümüz, sorgulama yeteneğimiz köreliyor. Bize sunulan hazır bilgilere, hazır düşüncelere mahkum ediliyoruz. Kendi gerçeğimizi arayamaz, kendi yolumuzu çizemez hale geliyoruz. Bu durum, bizi birbirimizden uzaklaştırıyor, dayanışma duygumuzu zayıflatıyor. Sanki hepimiz birer robot gibi, önümüze konan kurallara göre yaşamaya zorlanıyoruz..
Bu, sadece bir köşe yazısı değil, bir feryat. Bu, hepimizin içinden gelen bir çığlık. İşte tüm bu kısıtlamaların üstüne, bir de Paris İklim Anlaşması gibi sözde “iyi niyetli” anlaşmalarla iyice köşeye sıkıştırılıyoruz. Diyorlar ki, “Çevreyi koruyacağız.” Ama bu anlaşma, aslında bizim üretim kapasitemizi kısıtlayan, bizi belirli standartlara uymaya zorlayan bir pranga değil mi? Enerji tüketimimizden, tarlalarımızı nasıl ekeceğimize kadar her şeye karışılıyor. Küçük çiftçilerimiz, yerel esnafımız adeta nefes alamaz hale geliyor. Toprağımızı, suyumuzu kullanma biçimimize bile karışılıyor. Bu, mülkiyet hakkımızın gaspı değil de nedir? Bize ait olanı, bizim rızamız olmadan elimizden almıyorlar mı?

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

ANIZI YAKMA, TOPRAĞINI KORU!

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.