Bildiğiniz üzere 2025 yılı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Aile Yılı olarak ilan edildi. Dolayısıyla bununla alakalı da birçok proje ve yaptırımlar hayata geçirildi.
Özellikle evliliklerin artması yeni nesillerin oluşturulması için birçok özendirici ve destekleyici çalışmalar yapılıyor. Gençlerin evliliğe yönlendirilmesi ve aile kurması için ekonomik destek paketleri de zoru kolaylaştırmak için gençlere rahatlık sağlamaya yetiyor.
Malum ki güçlü bir millet, güçlü bir aileden oluşuyor. Ailenin, toplumun çelik çekirdeği, özü, nüvesi ve güç kaynağı olduğunu da hepimiz biliyoruz. Nesilden nesle aktarılan milli kültür ve değerlerimizin başatı da aile kurumudur. Beşeri, sosyal ve devlet hayatımızda yeri doldurulmaz olan aileye sahip çıkmak insana, topluma, devlete ve milletin istikbaline sahip çıkmak demektir. Bu doğrultuda aile yapımızın güçlenmesi ve geleceğe emin adımlarla taşınması da büyük önem arz ediyor.
Şimdi bu yazıda aile oluşumunun yanı sıra mevcut ailelerin durumunu veya nafaka-boşanma konularını değil, ailemizin içinde asıl değerimiz olan yaşlılarımıza gereken saygı ve hassasiyeti göstermekten bahsetmek istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde bir program vesilesi ile bulunduğum toplulukta huzurevlerinin daha da artması konusu tartışılıyor birçok ailenin yaşlıları yerleştirmede sıkıntılar çektiği üzerinde duruluyordu.
Her ne kadar bu konu toplumsal değerlerimize ters olsa ve şehir bölge değişimlerine göre farklılık göstermiş olsa da gelecek zamanda bu düşüncenin artacağı endişesi de dile getirilmeye başlanmıştı.
Millet ve toplum olarak gerek dinimizin gerekse de kültürümüzün asla kabul etmeyeceği bu durumun önüne geçmek hiç şüphesiz bugünümüzde gizlidir. Ailemizin içinde yer alan çocuklarımıza bu konuda gerekli bilgi ve değerleri anlatıp anlayacakları şekilde ifade edersek gelecek için endişelerin önüne geçmiş oluruz diye düşünüyorum.
Yaşlılarımıza vereceğimiz değerle alakalı yazar Şadan Gökovalı’nın anlattığı güzel bir kısası ve çıkaracağımız dersi paylaşmak istiyorum.
“ Ülkenin birinde bir töre varmış. Her şey töreye uygun yapılırmış. Buna göre elden ayaktan çekilip üretim dışı kalmış ihtiyarlar ücra bir köşede ölmeye bırakılıyormuş.
Töreye uymayanlar ise ceza olarak öldürülüyormuş. Uygulama çok katıymış karşı çıkmak kimsenin aklının ucundan bile geçmiyormuş.
Bu ülkede bilge bir adam ve onu çok seven bir oğlu varmış. Adam belirli yaşı aşınca, oğlu onu sırtlayıp, ormanın derinliklerinde bir yere getirip bırakmış.
Tam dönecekken “Baba şimdi nasıl geri döneceğim, ormandan çıkışı nasıl bulacağım” diye sormuş.
Babası “Oğlum” demiş. “Sen beni sırtında taşırken, ağaçlardan kuru dalları koparıp, geçtiğimiz yerlere bıraktım. Onları izleyerek yolunu kolayca bulursun.”
Oğul içinden “Bu adama kötülük yapılır mı?” diye geçirerek kuru dallar sayesinde kolayca evine ulaşmış. Babasının ormanda açlık ve susuzluktan ölmesine gönlü razı gelmediğinden, töreye, yasaya aldırmaksızın yiyecek içecek götürmeye başlamış.
Günler günleri kovalarken, oğul her gidişinde, babasını ülkede olup bitenlerden haberdar ediyormuş.
Bir gün tellallar yollara dökülüp “Her kim tokmaksız davul çalmayı başarırsa, hükümdarımız onu vezir yapacak” diye bağırmaya başlamışlar.
Oğul bunu babasına iletince yaşlı adam “Bundan kolay ne var oğlum” demiş. “Davulun içine arı doldur, hükümdarın huzuruna çıkınca, davulu yuvarla, yeter.”
Oğul da bunu yapmış ve vezirliği kapmış. Doğal olarak bunu babasından öğrendiğini de kimseye söyleyememiş. Günler geçmiş, devran dönmüş, tellallar yine yollara koyulup “Her kim külden urgan yapmayı becerirse, padişahımız ona sadrazamlık verecek” diye duyurmuşlar.
Tabii oğul yine babasına koşmuş. Bilge, “Oğlum! Urganı taşa koyar üzerine gazyağı döküp tutuşturursun. Al sana külden urgan.” demiş. Böylece oğul sadrazamlık mührünü bu kez de kimseye kaptırmamış.
Bir süre sonra yeni bir duyuru yapılmış “Her kim kâğıtta ateş taşırsa, hükümdarımız kızını ona verecek.
Koca ülkede hiç kimse çözüm bulamayınca oğul, soluğu babasının yanında almış.
Bilge ona da çözüm bulmuş “Çok kolay oğlum! Kâğıttan bir fener yapar, içinde de mum yakarsın. Al sana kâğıt içinde yanan ateş.”
Oğul bu imtihanı da başarıyla geçince padişah “Sen bunları kendi aklınla çözemezsin. Sırrını açıklarsan, hem kızımla evlendireceğim, hem de hiçbir ceza vermeyeceğim” demiş. Babasını çok seven kadirbilir oğul da her şeyi açıkça anlatmış.
Padişah dikkatle dinledikten sonra “Demek ki yaşlılarımızın beden güçlerinden değilse bile, akıl ve deneyimlerinden yararlanabilirmişiz” diyerek töreyi kaldırmış.”
Alman filozof Kant’ın deyimi ile “Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama GÖRÜŞ AÇINIZ GENİŞLER”.
Kalın sağlıcakla
GÜVENLİK MESELESİ
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.