Konya AÇIK 33°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

İyiler Ölmeseydi Peygamberimiz (sav) Ölmezdi

İlk insandan bugüne kadar yaşamış olan fertlerin, kabilelerin, kavimlerin, milletlerin, devletlerin hiçbiri; %100 iyi, %100 güzel, %100 adaletli olmadığı gibi; %100 kötü, %100 çirkin, %100 adaletsiz de olmamıştır. Aynı ölçüler bugün yaşayan ve gelecekte yaşayacak insanlar, kavimler, milletler ve devletler için de geçerlidir. Bu kanunu Rabbimiz koymuştur.

Bu gerçekten dolayı bir insana, bir kavme, bir millete, bir sisteme, bir ideolojiye (İslâm hariç) “iyidir”, “güzeldir”, “adaletlidir” denildiğinde bunun %100’e tekabül etmediğini bilmek gerekir. Bu ifadeler ancak “iyiliği kötülüğünden, doğrusu yanlışından, adaleti zulmünden fazladır” anlamına gelir. Elbette tersi de doğrudur.

Bu girişi şu sebeple yaptım: Ülkemizde bazı konular tartışılırken, bütün siyasi ve sosyal gruplar aynı hataya düşüyor. Büyük genellemelerle, toptancı bir yaklaşımla; rakip siyasi, dini veya etnik grupları analiz etmeden, analitik bir düşünceyi devreye sokmadan “Onlar iyidir, bunlar kötüdür; şunlar işe yaramaz, bunlar dağa kaçtı; bunlar hırsızdır, bunlar ahlaksızdır” gibi ilmen, dinen ve vicdanen yanlış olan hükümler veriyoruz. Bu da bize hem dünyevî hem uhrevî büyük kayıplar yazdırıyor.

Bunu bir misalle somutlaştırayım:
Türkiye’de bitmeyen tartışmaların başında siyaset, ekonomi ve tarih gelir. Siyasetçilerimiz ve biz vatandaşlar tartışırken ciddi bir yanlışa düşüyoruz. Türkiye’de yapılmış güzel işleri, kendi ideolojimize veya kendi partimizin iktidarda olduğu döneme bağlıyor olumsuzlukları ise tamamen rakibe yüklüyoruz.

Mesela son 20 yılda yapılan hastaneler, hızlı tren hatları, barajlar, okullar, yollar, otoyollar, savunma sanayiindeki gelişmeler… İktidar partisi bu çalışmaları anlatırken “Biz geldik, 80 yıldır yapılmayanları yaptık” diyerek sahipleniyor. Fakat aynı dönemde ortaya çıkmış olumsuzlukları (nüfus artışındaki düşüş, gelir dağılımındaki çarpıklık, suç oranlarındaki yükseliş—) kendi sorumluluklarında görmeyip önceki iktidarlara veya sisteme bağlıyorlar.

Muhalefet ise (özellikle CHP ve çevresi) bu dönemdeki olumlu işleri iktidarın hanesine yazmayıp, “Bunlar Cumhuriyet’in kazanımlarıdır; Cumhuriyet olmasaydı bunlar olmazdı.” diyerek başarıları Cumhuriyet’e yazarken, yukarıda saydığımız son olumsuzlukların faturasını sisteme değil, doğrudan hükümete kesiyorlar

Her İki Taraf da Yarım Haklıdır.
Çünkü sosyal olaylar sadece bir zamana, sadece bir döneme, sadece bir iktidara, sadece bir sisteme bağlanamaz; hepsinin ayrı ayrı etkisi vardır. Ben öğretmenliğimden beri siyasi ve sosyal olaylarla fazla iç içe olmuş bir insanım. Açıkçası bundan da memnun değilim. Elbette hiç kimse bu konulardan tamamen kaçınamaz ama dozajı iyi ayarlamak lazımmış. Ölçüyü kaçırdığımı yaşlanınca daha iyi anladım. Bu görüşe bir misalle devam edip yazıyı tamamlayayım:
Tarih derslerinde Osmanlı ve Selçuklularla ilgili konular işlenirken, Osmanlı’nın kuruluş ve yükseliş dönemindeki muhteşem zaferlerden, bilim ve sanattaki başarılardan söz ederken coşardım. Bu coşkun anımda bazen bir muhalif! Öğrencim çıkar ve şöyle derdi: “Ya hocam, Osmanlı madem bu kadar iyiydi, bu kadar güçlüydü, dünyayı 400 sene idare etti… O zaman Osmanlı niye yıkıldı?” Ben de ona şu cevabı verirdim:
“Evladım, iyiler de ölür.” Ve eklerdim:
“Unutma ki Osmanlı Devleti 600 yıldan fazla yaşamıştır. Osmanlı’nın bütün dönemleri parlak değildir. Özellikle son dönemleri hem içte hem dışta, hem adalette hem ahlakta, hem sanayide hem ticarette çok kötü olmuştur. Sonunu hepimiz görüyor ve biliyoruz. Evladım, deden niye öldüyse Osmanlı da onun için yıkıldı. Siyasi ve sosyal olaylar birkaç nedenle açıklanamaz. Bunların oluşmasında zamanın, teknolojinin, sosyolojinin, sistemin, hükümetin, eğitimin, uluslararası gelişmelerin, bilimdeki ve teknolojideki değişimlerin hepsinin etkisi vardır…”

Netice, bu dünya geçici insanlar ölümlüdür.

Kaynak: Lütfi AYHAN

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Denizlerde Konya İmzası: TÜMOSAN ile Yükselen Yerli Güç…

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0