Bizim öğrencilik yıllarımızda sınıfta kalmak vardı! Kabus gibiydi bu duygu. Sınıfta kaldınız mı, babanız yüzünüze bakmaz, öğrenci erkekse, akrabalarınız, okumaz bu çocuk, bunu kısa yoldan bir sanata ver, öğrenci kızsa, isteyenleri çıktığında, verin münasip birine, bir an önce yuvasını kursun dedikçe, anneniz, benim oğlum, benim kızım okuyacak diye aralarda kalırdı.
Yıl içerisinde, başarılı olamadınız mı, Eylül’e gelirdiniz.
Yani bütünlemeye!
Bütünleme beş-altı zayıf dersi olanlar için bir işkenceydi. Yüzde doksan sınıfta kalmak demekti. Yedi dersten bütünlemeye kalsa da, bütünlemede bütün derslerden başarılı olup bir üst sınıfa geçen ve öğrencilik günlerinin efsanesi olan arkadaşlarımızda yok değildi!
Eylül’de de geçemediniz mi başarılı olamadınız mı, sınıfta kalırdınız, bu kalma aynı sınıfı bir daha okumak demekti.
O yılların tabiri ile temeli sağlam olan, sağlam atılan bir eğitim yoluydu. Üç yıllık Ortaokulu altı yılda, yine üç yıllık Liseyi aynı şekilde altı yılda bitiren kıdemli öğrenciler de az değildi.
İki yıl üst üste kalanlar belge alır, belge kurtarma imtihanlarına girerlerdi.
Belge alanlar arasında, belge kurtarmalarda başarılı olarak, eğitimine devam eden çok az sayıda öğrenci vardı.
Daha sonraları tek ders imtihanları çıkmıştı.
Bütünlemeye kaldığınız dersleri tek derse indirdiğinizde, tek ders imtihanına kalır, geçerseniz, bir üst sınıfa devam eder, geçemezseniz sınıfta kalırdınız!
Sınıfta kalmak, tek kelimeyle başarısızlık demekti.
Sınıfta kalmak mecaz olarak çok daha geniş bir alanda kullanılmaya başlandı.
Sınıfta kalan işletme!
Sınıfta kalan insanlık!
Sınıfta kalan muhalefet!
Sınıfta kalan hükümet!
Sınıfta kalmak günümüzde de, mecaz-mecaz ve de tam gaz takılıp geçiyor, dokunup geçiyor!
Mesela, alışverişlerde sınıfta kalınır mı?
Fahiş fiyattan, çürük meyve ve sebze veren pazarcı yada manav sınıfta kalmaz mı?
Sebze ve meyveyi tek tek eliyle kontrol edip, sonuçta almayan, bekleyenleri dahi sinir eden, ikaz edenlerle kavga çıkaran, müşterinin sınıfta kalmaması mümkün mü?
Pekala, sadece ve sadece fiyat soran müşteri sınıfta kalabilir mi?
Pazarcı kardeşlerimiz her ürünün fiyatını sordun, almaya da niyetin yok, sınıfta kaldın, onun için en son sorduklarının fiyatlarını söylemiyorum diyor!
Neden mi?
Hiçbir ürününde fiyat olmayan bir pazarcıya Ispanak kaç lira? Biber ne kadar? Domatesi kaça satıyorsun demeyecek misiniz?
Müşterinin alnında “sorar lakin almaz” mı yazıyor?
Velev ki yazmış olsun!
Domatesin, biberin fiyatını sormakla sınıfta kalınır mı?
Olur mu öyle şey demeyin!
Bizim pazarcımız müşterisine, benim tezgahımdan bir şey almaya niyetin yok diyerek, fiyat sorup durma ablacım, abicim sen sınıfta kaldın. Sınıfta kaldığın için fiyatını söylemiyorum deyiveriyor.
Koskoca pazarda müşterisini sınıfta bırakma gibi eşsiz bir yol bulmuş pazarcı espri filan yapmıştır diye düşünmeyin!
Birkaç ürünün fiyatını soran, şu kadara olmaz mı diye az biraz ısrar eden müşterileri de sınıfta bırakıyor pazarcı kardeşimiz!
Müşterilerini sınıfta bırakırken, bu davranışıyla o konuşmaları dinleyen diğer müşterileri de kaçırdığını göremiyor.
Sattığı altın olsa, bedava verse almam bundan sonra diyen müşteriye ne diyeceksiniz?
Müşteri nedir?
Velinimet!
Velinimet; iyilik yapan, bağışta bulunan, yarar sağlayan, iyiliği görülen, kendisinden memnun kalınan anlamlarına geliyor.
Pazarlar insan kalabalıklarının en yoğun yaşandığı alanlar. Yüzlerce insan içinde, pazarcıdan kimlerin alışveriş yapacağını bilemezsiniz.
Bazen müşteri akınına uğrar, tezgahınızda ne var, ne yok bir kaç saat içinde bütün malınızı satar geçer ne olduğunu, nasıl olduğunu anlayamazsınız!
Bazen de, akşama kadar beklersiniz de, evinize ekmek götürdüğünüze şükredersiniz!
Çocukluğumuzdan beri, bütün esnaf dükkanlarında, “ Müşteri velinimetimizdir” diye yazılar yer alırdı.
Müşterisinin hatırı kırılmasın diye, dükkanda ne var, ne yok aşağıya indiren ve hiçbir şey almayan müşterisine yine de yüzünü ekşitmeyen, yine bekleriz diyen o güler yüzlü esnafları görenlerdenim.
Gelin hoşgörülü, anlayışlı, tatlı dilli ve güler yüzlü olalım, bırakalım şu sınıfta kalma hikayelerini, yeterince sınıfta kalmadık mı? Hem sizler kazanın, hem de bizler! Hem sizi kazanalım, hem de birbirimizin dostluğunu!
Vefa’ya Vefamızdır!