Kıymetli dostlar, bu hafta gündem o kadar yoğun ve sıkıcı ki. Dolayısıyla biraz şöyle içimize dönüp ne var ne yok bir bakalım istedim. Bazen durup şöyle bir etrafıma bakıyorum da, her şeyin kendisini yenileme telaşında olduğunu görüyorum. Ağaçlar yapraklarını döker, baharla yeniden filizlenir. Yılanlar eski derilerinden sıyrılır, taptaze bir hayata başlar. Peki ya biz insanlar? Bu koca kâinatta bir tek biz mi yenilenmeyecek, hep aynı tas aynı hamam mı kalacağız? İşte tam da bu noktada yüreğime bir soru düşüyor: “Kendimizi nasıl yenileyeceğiz, nereden başlayacağız?”
Önce gelin, şöyle samimi bir durum tespiti yapalım. Etrafıma baktığımda, maalesef genel bir ruhsal sıkıntı hali görüyorum. Sanki herkes patlamak üzere olan bir bomba gibi. İnsanlar gergin, huzursuz. Elbette bunun temelinde bir sürü etken var. Hava kirliliği, toprak kirliliği, su kirliliği… Doğamız bozuldu, fıtratımızla aramızda bir mesafe oluştu. Hal böyle olunca da, bırakın derin düşünmeyi, aklıselimle fikir üretmeyi, gönülden zikretmeyi bile unuttuk sanki.
İşte tüm bu ruhsal sıkıntıların temelinde, hep maneviyat eksikliği olduğunu düşünenlerdenim. Ama kastettiğim şey, sakın yanlış anlaşılmasın; insanlara sürekli dini ritüellerin, fıkhi bilgilerin vaaz edildiği didaktik bir anlatım değil. Benim için maneviyat, “Allah ile doğru bir iletişim kurmak” demek.
Şunu da belirtmeliyim ki, maneviyat eksikliği demek, dindar bir insanın tüm ruhsal sıkıntılardan kurtulduğu anlamına gelmiyor. Hayır, kesinlikle öyle değil. Bahsettiğim şey, kişinin Rabbi ile kurduğu o anlam bağı. Yani bu anlam, bazen ibadet ehli bir insanda eksik olabilirken, ibadet etmeyen birinde bile şaşırtıcı bir şekilde var olabiliyor. Enteresan bir durum değil mi? Ama bizzat şahit olduğum bir gerçek bu. Bir insan hata yapabilir, günah işleyebilir; ama aynı zamanda Allah’a tam bir teslimiyetle güven duyabilir. Öte yandan, sürekli kendini günahtan koruyan bir insanın, acılarla baş etme noktasında Allah’a güveni sınırlı olabiliyor.
İşte burada kilit nokta devreye giriyor: Kişinin hayatı doğru okumasını, yaşadıklarını doğru anlamlandırmasını sağlayan temel şey, Yaratıcı ile kurduğu o eşsiz ilişki. Bu ilişki doğru kodlandığında, bakın görün, tüm kâinat size hizmet etmeye, size yol göstermeye başlıyor. Sanki evrenin her köşesi fısıldıyor, “doğru yoldasın” diye.
Peki, O’nunla doğru bir ilişki kurmanın yolu ne? Bence bu yol, O’nun esmasını içselleştirmekten geçiyor. Yani sadece isimlerini ezberlemekten değil, o isimlerin taşıdığı anlamları ruhumuzun derinliklerine sindirmekten. Mesela, “Ya Rahman” derken, O’nun sonsuz merhametini hissetmek; “Ya Rezzak” derken, rızkın sadece O’ndan geldiğini kalben bilmek gibi.
Hasılı kelam, kendimizi keşfedip yenilemenin, güncellemenin en temel kısmı, Peygamber Efendimiz’in (SAV) o mübarek hadis-i şerifiyle sabit: “Kendini bilen Rabb’ini bilir.” İşte bu düstur mucibince, insanın Yaratıcısıyla sağlam bir iletişim kurup, O’nun o mübarek esmalarına sımsıkı sarılmasının elzem olduğunu düşünüyorum.
Rabb’im bizleri güneş gibi eylesin. Girdiğimiz yer, döndüğümüz yön ışıl ışıl olsun. Hem kendimize, hem de etrafımıza şifa kılsın. Âmin..
Kaynak: Medine Ekmekci
ÇALIŞANI ALLAH DA PEYGAMBER DE SEVER