23 Nisan’da İstanbul’da yaşanan deprem sonrası çadır gibi bazı ürünlerde ortaya çıkan anormal fiyat artışlarıyla bir kere daha “fırsatçılık/açgözlülük” serzenişleri her çevrede dile getirilmeye başladı. Medyaya yansıyan değişik tepkileri okuyoruz ve devletin ilgili kurumlar üzerinden duruma müdahale etmeye çalıştığını görüyoruz. Elbette bunların toplumun sahip olduğu değerler sistemi açısından bir karşılığı vardır ve anlaşılabilir şeylerdir. Benim burada ele almak istediğim şey ise bu sonuçları ortaya çıkaran asıl sebep/ekonomik model/değerler sistemi yani paradigma konusudur. Bir köşe yazısı ölçeğini dikkate alarak kısa cümlelerle düşüncelerimi aktarmaya çalışayım. Yazının başında bir şeyi daha belirtmem gerekiyor ki, duruşum net bir şekilde anlaşılsın. Ben kapitalizme de, fırsatçılığa da açık ve net bir şekilde karşıyım.
Özellikle 24 Ocak 1980’den bu yana kör aşık gibi ısrarla uygulamaya çalıştığımız ekonomik model serbest piyasacı bir kapitalist modeldir.
Genel olarak kapitalist ekonomik modele göre insan “homo economıcus” olarak tanımlanır. Yani insan denen varlığın en belirgin özelliği ekonomik bir varlık olmasıdır.
Ekonomik bir varlık olarak insanın (bu modele göre) ihtiyaçları sınırsızdır. (hayatı ve fiziki varlığı sınırlı olan bir tür olarak insanın ihtiyaçları nasıl sınırsız olabilir varın siz düşünün. Bize göre insanın ihtiyaçları değil arzuları sınırsızdır.)
İhtiyaçları sınırsız olan bu varlık aynı zamanda “rasyonel”dir. Yani aklını kullanır. Hemen hemen bütün beşeri ilişkilerini rasyonel temelde kurar. Rasyonalite doğal olarak her bireyin çıkarını düşünmesi ve en yüksek çıkara göre davranışlar geliştirmesi demektir.
Toplum olarak bir arada yaşamanın ortak paydası ortak çıkarlar olmalıdır. Din/inanç/ideoloji/vatan sevgisi gibi irrasyonel ögeler sadece romantizm veya nostaljidir.
Aidiyetler, platform adı verilen geçici oluşumlar şeklinde olacaktır. Ortak bir çıkar amacıyla bir platformda buluşup dağılmak esastır. Tutucu geleneksel bağlar yerine modern birey kendini merkeze alır ve bütün ilişkilerini buna göre kurar. Modern birey, “tanrıya ve topluma ihtiyaç duymadan yaşamını sürdürebilen bir varlıktır.” Burada modern birey geleneksel “insan” tanımından ayrılır. İnsan “ünsiyet” kuran bir varlıktır. Yani dost/ahbap/yaren gibi adlandırılan derin bağlar kurar. Modern bireyin bunlara ihtiyacı yoktur. Eğlenmek ve doyasıya haz almak için profesyonel yapılar yeterlidir.
Modern ulus devlet; bireyi vatandaşlık bağı ile kendine bağlayan, ona modern yaşam için güvence veren ve bunun içinde vergi alan kurumun adıdır.
Kapitalist modele göre ekonomik hayatın en temel kurumları olan işletmeler, “kar maksimizasyonu” yani karı en yüksek noktaya taşımak amacıyla kurulur veya temel amacı en yüksek karı elde etmektir. Bu modele göre en yüksek karı elde etmek için ortaya çıkan fırsatlardan faydalanmamak akılsızlık olacaktır.
Kapitalizm bir “fırsatlar” rejimidir. O nedenle kapitalistlerin kıblesi olan ABD bir fırsatlar ülkesidir. Para bunlarda diye kutsadığınız baronlar devletlerin savaşmasını fırsata çevirip, devletleri borçlandırarak baron olmadılar mı?
İnsanlar her türlü fırsatçılığa alıştırılırlar. Marketlerde “fırsat ürün” reyonları, “fırsat ürün” anonsları sıkça karşılaşılan şeylerdendir.
Duygusal gerekçelerle (ahlak ta buna girer) rasyonel olmayan, fırsatları değerlendirmeyen davranışlar saçmalıktır.
Bir kapitalistin ahlakı, ticari faaliyetlerdeki dürüstlüğü, çıkarının zarar görmemesi için gerekli olan ahlak ve dürüstlüktür. Yani bir kapitalist hileli malı uzun vadede müşteri kaybedip çıkarından olacağı düşüncesiyle satmaz. Haram/günah/ayıp olur gibi irrasyonel nedenlerden değil.
Tüm doğada ve kaçınılmaz olarak insan hayatında “doğal seleksiyon” denilen bir süreç geçerlidir. Yani güçlülerin ayakta kaldığı zayıfların elenip yok olduğu bir sistem.
Toparlıyorum..
Varlığının temelinde ekonomi olan, ihtiyaçları sınırsız, bütün hayatını rasyonel temeller üzerine kurmuş, güçlülerin varlığını sürdürebileceğine zayıfların elenerek yok olacağına inanmış, kendini, egosunu, çıkarını merkeze almış bir varlığın;
*çıkarcı
*fırsatçı
*doymak bilmeyen bir açgözlü
Olmasından daha doğal ne olabilir.
Kaptalist/neo liberalist/ serbest piyasacı, modernitenin azad kabul etmez kölesi olmuş zevatın, en yüksek fiyatla malını satmak isteyen tüccarlara saldırması sadece iki yüzlülük ve bir anlamda zavallılıktır.
Onlara şunu söylüyorum. Bu tablo sizin eserinizdir. Eserinizle gurur duyabilirsiniz.
SİLİVRİ’NİN SİYASİ ARTÇILARI OLACAK MI?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.