İran ile İsrail arasındaki savaş Orta Doğu’da yalnızca savunma politikalarını değil; gıda güvenliği, enerji fiyatları ve stratejik ticaret yolları gibi pek çok alanı tehdit ediyor. Bu savaştan en çok etkilenecek sektörlerden biri de şüphesiz tarım olacak. Türkiye gibi hem üretici hem de ithalat-ihracat köprüsü olan bir ülkede, savaşın tarladan sofraya kadar uzanan etkilerini konuşmak artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Tarım artık sadece iklimle değil, savaşla da tehdit altında. Tarımsal üretim sadece çiftçinin değil, milletin meselesidir. Bu yaklaşım, tarımı artık sadece ekonomik bir sektör değil, milli güvenlik unsuru olarak görmenin zorunluluğunu vurguluyor.
İran İsrail savaşını enerji acısından değerlendirecek olursak; İran, dünya doğalgaz rezervlerinin %15’ine sahip. Hürmüz Boğazı üzerinden yapılan petrol ve doğalgaz sevkiyatları savaş nedeniyle sekteye uğrarsa, küresel enerji fiyatları artacaktır. Türkiye’de tarım sektörünün en büyük girdi kalemlerinden biri olan mazot fiyatı, zaten çiftçinin belini bükmekteyken bu gelişme, maliyetleri daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir.
Sulama sistemleri elektrikle çalışan birçok bölgede, örneğin mısır ve pamuk üretimi, bu nedenle zarar görebilir. Seracılık gibi yüksek enerjiye bağımlı üretim sistemlerinde de üretici, ürün desenini azaltmak zorunda kalabilir.
Gübre ve İlaç Temininde; İran, fosfat ve azotlu gübre hammaddelerinde önemli bir ihracatçıdır. Ambargolar ya da savaş nedeniyle bu ürünlerin piyasaya çıkamaması, Türkiye’deki gübre fiyatlarını yeniden artırabilir.
Ayrıca zirai ilaçların büyük bölümü ithal edildiğinden, lojistik aksaklıklar veya fiyat artışları tarımsal verim üzerinde doğrudan etkili olacaktır.
Ürün bazlı değerlendirme yapacak olursak; Buğday ve Arpa temel besin kaynakları. Artan girdi maliyetleri ve enerji fiyatları, üretimi düşürebilir.
Mısır; Yüksek sulama ve gübre ihtiyacı nedeniyle maliyetlere en hassas ürünlerden biri. Yemin temel girdisi olan mısırda arz azalırsa, bu et ve süt ürünlerine kadar zincirleme bir zam dalgası başlatabilir.
Ayçiçeği; Karadeniz’den gelen sevkiyatlar savaş nedeniyle riske girerse, iç üretim desteklenmediği takdirde yağ fiyatlarında yeni bir kriz yaşanabilir.
Domates; Seralarda üretimi yapılan domates, enerji fiyatlarına son derece duyarlı. Jeotermal ve klasik seralarda üretim maliyetlerinin artması, pazarda fiyat dengesini bozabilir.
Soğan Patates; Depolanabilir özellikleri nedeniyle stratejik ürün sayılan bu gıdalarda üretimden kaçış yaşanırsa, fiyat dalgalanmaları doğrudan tüketiciyi etkiler.
Elma ve Sert meyveler; İran ve komşu ülkelere yapılan ihracat sekteye uğrarsa, iç pazarda arz fazlası oluşabilir. Bu da üreticide fiyat baskısına neden olurken, bazı üreticileri zarar ettirebilir.
Zeytin ve Zeytinyağı; Dış pazarlarda yaşanacak daralma, zeytinyağı üreticisini zor durumda bırakabilir. Girdi maliyetleri artarsa bu sektörde sürdürülebilirlik tehlikeye girebilir.
Bakanlık; yerli tohum üretimi, sulama yatırımları ve tarımsal AR-GE gibi alanlarda önemli adımlar atıyor. Ancak, kriz anlarında çiftçinin yanında olmak için kısa vadeli müdahale mekanizmalarının (mazot desteği, alım garantileri, afet fonları) hızlı ve etkili işletilmesi gerekiyor.Tarım, sadece kırsal kalkınma değil, gıda diplomasisi olarak da ele alınmalı.
İran-İsrail savaşı, Türkiye’de bir savaş çıkmasa da çiftçinin üretim kararlarını, marketteki fiyat etiketlerini, sofradaki ürün çeşitliliğini doğrudan etkileyebilir. Bu nedenle tarımı savaşlara, krizlere, iklim felaketlerine karşı dayanıklı hale getirmek artık lüks değil, ulusal zorunluluktur.
Türkiye, bu fırtınaya hazırlıksız yakalanmamalı. Çünkü savaş sadece sınırda değil, tarlada da kazanılır.
Savaş uzakta değil soframızda…
26 yıl sonra bir daha gündeme getireyim…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.