Konya
°C
Yeni Meram

HUKUK-I SİYASİYE-İ OSMANİYE DERSLERİ: SAİD BEY (1)

HUKUK-I SİYASİYE-İ OSMANİYE DERSLERİ: SAİD BEY (1)- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
08.04.2022 01:54
07.04.2022 12:55
0
1851
ABONE OL

Sanayileşmede geri kalmanın kültürel, iktisadi sebepleri olduğu kadar yozlaşan veya kendisini yenileyemeyen siyasi sistemlerin de geri kalmada bir sebep olduğunu belirtmek gerekir. Zira iktisadi ve teknik gelişmelerle sosyal, kültürel, iktisadi ve siyasi yapı herhalde at başı gider.
Osmanlı siyasi sistemi neden kendisini yenileyemedi? Bir yandan eskiye dönme taraftarları diğer yandan da tamamen eskiye karşı olanlar… Taassup ile kendi medeniyetine yabancılaşma, toplumu ve medeniyeti tanımadan tamamen karşı çıkmak, gelişmelere ayak uydurmamakta direnmek, yani ifrat ile tefrit… Dolayısıyla birtakım siyasi olayların, ayaklanmaların kaynağı tamamen bu düşünceler olmamakla beraber iktisadi sıkıntılar adaletsizliklerle birleştiğinde tarihi olaylar meydana çıkmaktadır.
Osmanlı çok dinli, çok etnisiteli, farklı coğrafyalarda hüküm sürmüş bir imparatorluk idi. Müslümanları temsilen Halife-Padişah aynı zamanda Hristiyanların, Yahudilerin ve diğer inançlardaki teb’anın sultanıydı. Bugün Osmanlının hakim olduğu coğrafyalarda, farklı devletler var. Bunların Müslüman devlet sistemleri, mezhepsel durumları, ideolojileri farklı farklıdır. Mesela, Bosna Hersek’te devletin üçte biri, Çeçenistan, Tataristan’da Hristiyan bir devlet olan Rusya’nın bir eyaleti (alt devleti) vs.
Osmanlı saltanat yani monarşi sistemiyle yönetilmekteydi. Bugün de birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke krallıkla yönetiliyor. Bazıları meşruti monarşi ile yönetilip, demokrasiyi benimsemiş; bazıları ise mutlak monarşi ile yönetiliyor. Örneğin İngiltere meşruti monarşi ile yönetiliyor, demokratik yapıya sahip; zengin Arap ülkeleri mutlak monarşi ile yönetiliyor, ancak demokratik yapıları yok.
Siyasi sistemler topluluklar ve insanlar gibi özlerini koruyarak, bazen de koru(ya)mayarak farklılaşırlar, değişirler.
Bu konuların tartışmaya başlanıldığı ilk kitaplardan; Hukuk-ı Siyasiye-i Osmaniye Dersleri Kemal Paşazade Said’in Mekteb-i Hukuk’da okuttuğu, (1326 rumi -miladi 1910-11) tarihli ilk anayasa veya kamu hukuku kitabı niteliğindedir. Kitap Ankara Siyasal Bilgiler ve Bilkent Hukuk Fakülteleri öğretim üyesi Prof. Dr. Tekin Akıllıoğlu tarafından hazırlanmış ve notlandırılarak (İstanbul, Artikel Akademi İstanbul, 2021) yayınlanmıştır. Kitabın yazarı Şura-yı Devlet (Danıştay) Tanzimat dairesi başkanlığı yanında Mekteb-i Hukuk ve Mülkiye’de hukuk-ı siyasi (kamu hukuku) okutmuştur. Akıllıoğlu, bu kitabı ülkemizdeki ilk ilk anayasa hukuku ders kitabı, temel haklar ve özgürlükler konusuna da ağırlık verdiğinden insan hakları kitabı olarak değerlendirmektedir.
Kitapta Tanzimat, Adalet, Islahat fermanları ile bazı siyasi olaylara yer verilmektedir. Kitap “İslam’ın mükemmelliği fikrinden hareket edilerek, Tanzimat’tan itibaren idaredeki Batılılaşmanın aslında İslam dini ile çelişmediği, zira İslam dininin mükemmel olan her şeyi bünyesinde barındırdığı düşüncesine dayanmaktadır. Yöntem olarak halkın anlayacağı düzeyde ve tarihi örneklerle anlatım metodu kullanılmıştır.
Kitapta ele alınan konular içinde dikkat çekici hususlar şu şekildedir: İnsanın toplum halinde olması maksat olmayıp, insanın yöneltildiği kemalata (mükemmelliğe) bir vasıta olduğundan toplum bireylerin hizmetindedir, fertler toplumun hizmetçisi değildir. Buna karşılık bireyleri topluma hizmet eder saymak doğru değildir. “Zarar-ı ammı def için zarar-ı hass ihtiyar olunur” bu kapsamda değerlendirilmelidir. Yani genel zararı men etmek için özel zarar tercih olunur, çok kişinin menfaati az kişinin menfaatine tercih edilir, anlamına gelir.
Toplum yapısının vekili hükümettir, bireylerle arasındaki ilişki ayrılmaz parça sayılır. Vekilin iktidarı müvekkilin iktidarıyla takdir olunur. Yani hükümet toplumun vekili olarak görevini en iyi şekilde yerine getirmek için hürriyetlerde ancak belirli şartlarda düzenleme yapabilir. Burada “ehven-i şerreyn” takdir olunur. Her ülkenin halkının ahlakı farklı farklıdır. Mesela İngilizler ile Fransızların aynı medeni imkânları oldukları halde ahlakları farklıdır. İngilizler hiçbir işe hükümeti karıştırmak istemezler, hükümetin görevi sırf hukuku uygulamaktır. Bu sebeple burada self-government (özerklik) ilkesi geçerlidir. Buna karşılık Fransızlar her şeyi hükümetten beklerler, bu da centralizasyon (merkeziyetçilik) ilkesidir. Hükümet görevlerinin çoğalması veya azalması halkın ahlakının sonucudur. Bununla beraber bu ahlak zamanla değişebilir. Mesela bir zamanlar Flemenkler daha çalışkan idi, İspanyollar Şarlken zamanında (on altıncı yüzyılda) teşebbüs-i şahsi anlamında gayret ederlerdi. Ama bu ahlak devam etmemiş, bu sebeple bunlara “sudan çıkmış balık” denilmiştir. Hükümetin bireylere esas sağlayacağı şahsi hukuk hürriyettir. Hürriyeti herkese eşitlik üzere sağlamak gerekir. Bu da müsavat yani eşitlik olup, hürriyetten önce gelir.
Toplumları ayakta tutan hak ve adalettir. Araplar buna “imamet-i hak” yani tüm toplumlar hakkın önderliğine tabidir, derler. İslamiyet’ten önce toplumlarda insanlar eşit kabul edilmemişlerdi. Bunu Romalılar, Araplar ve diğerlerinde görmek mümkündür. Zira Romalılar kendilerinden dışındakilere farklı muamele etmişler, Araplar kendilerinden olmayanlara Acem demişlerdir. İslamiyet kelime-i tevhidi ve takvayı esas almıştır. Takvanın toplumsal yönünü ilgilendiren kurallar üç tanedir:
1. Emri bilmaruf nehyi anil münkerdir: Temel yasa örftür, İngiltere’de yazılı kanun olmayıp halkın vicdanıyla ortaya çıkan örfe itibar olunur. Kanunların esası örftür, kanun yapmak örfü belirlemek demektir. Hürriyet de kanunun yasaklamadığı her şeyi yapabilmek ve kanunun emretmediği bir şeyi yapmak için icbar olunmamaktır. Böylece bu tanım, emri bil maruf nehyi anil münkere tamamen uygundur.
2. Zarar ve zarara karşı zararla karşılık vermek yoktur.
3. Ma yenbeği limen yenbeği, yani herkese ait olduğu şeyi vermektir. Bunlar “Allah katında en hayırlınız, O’ndan en fazla çekinenizdir”, kuralına göre “insanlar tarağın dişleri gibi eşittirler”, “Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğü yoktur” hadisleri ile insanların eşitlikleri ilan edilmiştir. Gerçi bazı dönemlerde Araplar bu kuralı çiğnemişlerdir. Yine bazı kabile veya devlet yöneticilerine tanınan imtiyazlar ile Mısır’da, Museviler arasında gaybdan haber verdiklerine inanılan kimselerin kendilerini seçkin saymaları ile ruhbanlık imtiyazlarını İslamiyet kabul etmez. Zira, İslamiyet’te ruhbanlık yoktur.
Esirlik konusunda da sanılanın aksine İslam’ın tasvibi yoktur. İslam esir olma sebeplerini daralttığı gibi esirlerin haklarını ve hukukunu düzenlemiş, hatta kaldırılması için birçok neden saymıştır.
“Emir verme hakkı” hizmete bağlıdır. Zira insanların en hayırlısı, onlara hayırlı olandır ilkesi aynı zamanda eşitlik ilkesini de sağlar.

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.