Konya
°C
Yeni Meram

CUMHURİYETİMİZİN YÜZÜNCÜ YIL VİZYONU HAKKINDA

CUMHURİYETİMİZİN YÜZÜNCÜ YIL VİZYONU HAKKINDA- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
17.03.2023 01:54
16.03.2023 14:56
0
1526
ABONE OL

Arapça devlet d-v-l kökünden gelir. Bu da dolaşma, bir halde bir hale gelme anlamında kullanılıyor. Batı dillerinde state ise statüko (yani sabitlik) anlamına geliyor. Bizde hareket esastır. Hareketli olan ümitli olur, geleceğe umutla bakar. Yeis ve karamsarlıklar içinde kıvranıp durmaz. Bu sebeple İstiklal Marşımız “Korkma!” diyerek umut aşılar.
Devletlerin sürekliliği esastır, Osmanlı imparatorluğu son meclisinde misak-ı milliyi kabul ederek günümüzün bir anlamda yaklaşık sınırlarını çizmiştir. Misak-ı Milli’yi Türkü, Kürdü, Arabı, Çerkesi ve diğer tüm Müslüman unsurlar kabul etmiştir. Zira Lozan’da azınlık olarak sayılanlar sadece gayri müslimlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti, devlet geleneğimizin Osmanlı’dan sonraki halkasıdır. Yüz yıl önce kanadı kolu kırılmış, işgale uğramış bir imparatorluk ve millet, zümrüdü anka gibi küllerinden yeniden doğmuştur. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda dünyada sadece bir veya iki yarı bağımsız İslam devleti vardı. Oysa günümüzde tümü bağımsızdır, ama koordinasyon ve birlik olmadığından zafiyet görülmektedir. Gelecekte artık eski emperyal güçler yer almayacaktır, onlar nasıl gittiler ise belki onun yerine başkaları gelecektir. İşte vizyonumuz, öyle bir dünyada medeni alemin en önünde yer almak, mazlum halklara rehberlik etmek için kendimizi ve nesillerimizi hazırlama çabası ve hedefi olmalıdır. Coğrafya sizi bazı görevlere mecbur eder, derler; milletimiz böyle bir misyona coğrafyadaki kader mahkum etmektedir. Bir uluslararası kurumun sık sık eleştirisine muhatap olunca, Avrupalı bir yetkili “Bakın benim ülkem de aynı teşkilat içinde ama bizden sorun gelmiyor. Siz ise sorunlarla boğuşuyorsunuz..” dedi, onlara bizim de bulunduğumuz ekipten şöyle cevap verilmişti de, o kibirli batılı sorup soracağına pişman olmuştu: “Senin ülkenin jeostratejik, coğrafi konumu nedir? Sizin misyonunuz nedir? Üç kıtanın buluştuğu, medeniyetlerin ve büyük imparatorlukların buradan dünyaya hükmettiği topraklardayız. Burada var olmak maddi ve manevi bakımdan güçlü olmayı gerektirir. Türkiye’nin bunlara hakkıyla ve gerçekten sahip olduğunu kendisine yapılan saldırılar ispat ediyor. ”
Vizyon ve misyon belirlemede birileriyle veya eski ile hesaplaşma değil, geleceğe bakma esas olmalıdır. Zira geçmişe bakıldığında bazı hatalar veya yanlışları daima görmek mümkündür. Ama toplumun ve fertlerin değerlerini uyumlu hale getirmek, din ile milleti birlikte düşünmek gerekir. Pek çok kere devlet ile millet arasına büyük uçurumlar koyarak hükmetmeye çalışanlar olmuştur. Bunlar kah millete rağmen devlete görevler vermişler, kah toplum mühendisliği yapmaya çalışmışlar, bazen de kültür ve din gibi değerlerle mücadelede olmuşlardır. Komünist ülkeler bile din ve kültür değerleriyle barıştıkları halde hala din-toplum-devlet çatışmasını özleyenler eksik değildir. Reaksiyoner olup bir takım intikamlar peşinde olmanın hiçbir fayda sağlamadığını tarih ortaya koyuyor. Ancak aksiyoner olup ulvi hedeflere doğru her gün bir adım atmak büyük başarıları getirir.
Temel sorunlardan birisi bazı aydınlardaki, sermaye sahiplerindeki, siyasetçilerdeki, sanatçılardaki özgüvensizlik yani komplekslilik halidir. Zira bunların bir kısmı kendi kendileriyle, değerleriyle kavgalı olduklarından özgüven içinde değildir. Özgüveni olmayan da vizyon ortaya koyamaz, misyonu da olmaz. Cumhuriyetin yüzüncü yılı dolayısıyla ikinci yüzyılda ülke olarak nereden olmak istiyoruz, Yani vizyonumuz ne olacaktır? sorusuna hem kamu kurumlarının hem de sivil toplumla özel sektörün projeler üretmesi gerekir. Bu çerçevede hayata ve olaylara geniş bir perspektiften bakmak gerekir. Yoksa günlük sıkıntılar içinde sıkışıp kalınarak vizyon çizilemez. Böyle olanlar vizyon sahibi de olamazlar.
Hedefler konurken ütopik olunmamalıdır, ama düşüklük psikolojisi ile hareket edip komplekse kapılmakla da vizyon çizilemez. Bir zamanlar Dünya Bankası, azgelişmiş ülkelerin bu arada Türkiye’nin 5770’li yıllarda gelişmiş sanayi ülkelerinin seviyelerine ulaşabileceklerini güya bilimsel! raporlarla tespit etmişti. Halbuki bu ülkenin siyasi liderlerinden ufuk sahibi olanlar yeni modeller sunuyorlardı. Ama maalesef bazı engellerle bunlar akamete uğratıldı. Günümüzde o eski kibirli ülkelerin üretim güçlerinin çok zayıfladığını, buna karşılık dünyada üretim üslerinin Asya Pasifik ülkelerine kaydığını görüyoruz. (Bakınız: Sanayileşmenin Gizli Tarihi, adlı kitap) İktisadi kalkınmamızı rasyonel ve bilimsel düşünceyle kısa sürede telafi edebilecek kudret ve güçtedir, bu millet. Birey ve toplum çalışma ve güzel ahlaktan yana motive edilmelidir. Burada önümüzde pek sorun çıkacaktır, ama bunlar iyi niyetli ve disiplinli çalışmalarla aşılamaz değildir. Bunlar içinde popülizm yani kamu kaynaklarından daha fazla yararlanma talebi belki daha çok dikkati alınmalıdır. Zira inancımız “İnsanın çalışmasından başka kazancı olmayacağını” bize sürekli hatırlatmaktadır. Üretim sonrasında adil paylaşım yani vergi sistemi ve sübvansiyonların adaletli olması, çalışanın üretenin hakkını alabilmesi günümüzde sosyal refah devleti olarak bilinmektedir. Biz bunları yeni öğrenmiyoruz: ama vakıf ve insan odaklı hizmet medeniyetimizi çağdaş şekilde yorumlamamız gerekmektedir. Bu çerçevede yapılacak çalışmalarda genel olarak SWOT analizi denilen güçlü yanlar, zayıf yanlar; fırsatlar ve tehditler analizinden faydalanmak mümkündür. Böylece insanımızın, toplumumuzun ve Müslüman toplulukların, hatta mazlum milletlerin maddi ve manevi niteliklerini geliştirmek ve gelecek nesillere miras bırakmak bu yolda önemli vazife olacaktır.
“Allah’a dayan, sa’ye sarıl (çalış), hikmete râm ol (üstün bilgiye uy)”. (Mehmet Akif)

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.