■ Türk olmayı onur, Müslümanlığı gurur sayarım! Bol yıldızlı değil, ay yıldızlı bayrak altında saf tutarım. Ne mutlu Türkün diyene. (Atatürk)
■ Üstün olmak için Türk olman kâfidir.
(Mustafa Kemal Atatürk)
***
93 yıldan başlayarak bugüne değin, Cumhuriyet’i n havasını soluyoruz. Bu havada, kahramanlık, özgürlük, uygarlık, eşitlik, adalet, kurtuluş, destanlar, fazilet, demokrasi, kadın hakları, ilke ve inkılaplar, kimsesizlerin kimsesi var. Varların için de Cumhuriyet var.. Kurtuluş Savaşımızın muzaffer Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucularından Mustafa Kemal Atatürk var. Yalnız Ülkemizin değil, Dünya’nın da sevgi ve saygısını kazanan evrensel değer Atatürk’ü daha ayrıntılı tanımak bağlamında ondan kimi anıları aktarıyor, Cumhuriyet’in güzelliğini yaşamak ve solumak istiyoruz.
…
■ Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. (Atatürk)
…
■ Dumlupınar savaşı kazanılmış, düşman kaçıyordu. Türk erleri esir bir düşman subayını Gazi’nin önüne getirdiler. Üniformasında hiçbir işaret bulunmayan Gazi’ye düşman subayı sordu;
– Binbaşı mısınız?
– Hayır
– Albay mı?
– Hayır
– Tümgeneral?
– Hayır
– Peki, nesiniz o halde?
– Ben Türk Orduları Başkomutanı Mustafa Kemal.
Düşman subayı, kekeleyerek konuştu;
– Şimdi anladım, bizim niçin yenildiğimizi. Başkomutansınız, savaş yerindesiniz. Bizimki ise ordusunu İzmir’den yönetmeye çalışıyor.
Atatürk, bu nedenle Atatürk’tür.
■ Benim yaratılışımda fevkalâde olan bir şey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir.
(Atatürk)
…
■ Atatürk bir yaz gecesi Acar motoru ile Boğaz’da gezintiye çıkmıştı. Kanlıca önlerine geldiler. Yalılardan birinin bahçesi renkli elektik, krepon kâğıtları ve çiçeklerle donatılmıştı. Anlaşıldığına göre orada büyük bir topluluk eğleniyordu. Acar motorunun gürültüsünü duydular. Kadın erkek, çoluk çocuk alkışla sevgi gösterisinde bulundular. Atatürk duygulandı, yalıya yanaşılmasını emretti. Sünnet düğünü vardı; bir vatandaşın mutlu gününe katılmaktan sevinç duymuştu.
Herkesin yüreğini bir neşe kapladı; ortalığı bir bayram havası sardı. Atatürk, ayrılacağı sırada çocukların babasını çağırdı. Bir çek uzattı;
– Burada uğrayacağımızı bilmediğimiz için hazırlıksız geldik. Yarın bankaya uğrar, sonra benim adıma çocuklara armağan alırsınız.
Baba çeki saygıyla aldı;
– Atam, hiçbir armağan imzanızı taşıyan çek değerinde olamaz. İzin verin çocuklarımızın
övüncü olarak saklayalım.
Bu ince düşünüş ve tokgözlülükten son derece duygulanan Atatürk ikinci bir çek daha imzaladı ve dedi ki;
– Siz bu çeki saklayın; ama yarın bankaya uğrayın ve çocukları benim adıma sevindirin!
Atatürk bir okula gitmiş, her zaman olduğu gibi bütün çocuklar etrafını sarmıştı. Sevinç içinde onu alkışlıyordu. Küçük bir çocuk ise kenara çekilmiş, ilgisiz gibi duruyordu. Bu durumu fark eden Atatürk yanına çağırdı;
“Çocuğum, neden durgunsun? Bir derdin mi var; hasta mısın?”
“Bir şeyim yok efendim” dedi ve arkasını döndü, gözlerinden akan yaşları gizlice sildi.
“Niçin ağlıyorsun yavrum? Sen ağlayınca ben çok üzülüyorum!”.
“Yakından görmek isterdik. Geldin, gördük, sevindik. Artık sıramızı savdık. Bir daha seni ne zaman göreceğiz? Ona ağlıyorum.”
Atatürk çocuklara baktı ve dedi ki;
“Beni ne zaman görmek isterseniz, aynaya bakın. Siz Türk çocukları benim birer parçamsınız. Ben de sizin!
■ Atatürk’ün bahçe mimarı Mevlüt Baysal anlatıyor; “ Çankaya Köşkünün bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağaç Atanın geçeceği yolu kapatıyordu. Ağacın bir yanı dik bir sırt, diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu. Ata, havuz tarafındaki kısma yaslanarak karşıya geçti. Derhal atıldım;
– Emrederseniz derhal keselim Paşam!
Bir an yüzüme baktı, sonra dedi ki;
– Yahu, sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin.
…
■ Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.
(Atatürk)
…
■ Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunmaz/
Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar. (Atatürk)
■ Mustafa Kemal bir gün Konya’da Behiç Bey’in evinde General Tawsend şerefine büyük bir ziyafet verdi. Ziyafette Behiç Bey, Muhtar Bey, Salih Bozok bulunuyorlardı. Yemek çok güzel bir hava içinde geçti.
Sonunda Mustafa Kemal konuğuna dedi ki:
– Türklerde bir adet vardır, konuğumuza mutlaka bir armağan veririz. Ben asil bir milletin mütevazı Başkumandan’ıyım. Size ancak bu tespihi verebiliyorum”
Elindeki kırmızı mercan tespihi armağan etti ve sofradan kalkılacağı sırada kolundaki saati çıkararak General’e seslendi.
– Saati Anafartalar’da bir Türk Askeri, ölen İngiliz zabitinin kolundan çıkardığını söyleyerek verdi. Arkasında bu subayın künyesi yazılıdır. Ailesini aradık bulamadık. İngiltere’ye döndüğünüzde, ailesini bulur ve saati verirseniz çok memnun olurum.
■ Cumhuriyetin Bayramı için pankartlar hazırlanacaktı. Örnekler Atatürk’e sunulur;
“Atatürk milletin en yücesidir-Türk Milleti asırlardır bağrından Mustafa Kemal çıkardı”
Atatürk ,tümünü siler, yerine şunu yazar;
“Atatürk bizden biridir”
■ Atatürk ile İran Şahı Pehlevi, Balıkesir’de
tören kıtalarını denetlemekte, her sınıftan bir bölük görmektedirler. Sıra makineli bölüğüne gelir. Askere daha önce “Acemi” sözcüğü kullanılmayacak, bunun yerine “yeni asker” denecektir; “acemi” kavramını İran’da hakaret olarak nitelenmektedir. Şah ve Atatürk yeni satın alınan kır bir katırın önünde durur. Mehmetçik, tekmile başlar;
– Adım Mehmet oğlu İbrahim, memleketim
Ayvacık, hayvanın numarası 341, ısırmaz ve tepmez, adı. Hayvan yeni olduğundan erler ona ismi vermişlerdir. Komutanı elini göğsüne koyarak Mehmetçik’e işaret eder. Mehmetçik bir süre durur ve yanıt verir;
– Adı, Yüzbaşıdır, komutanım…
Atatürk bölük komutanına yavaşça sorar;
– Bu hayvanın hakiki ismi nedir?
– Acemi’dir, paşam!
Atatürk İbrahim’e bakar, baştan aşağı süzer, yanağını okşar ve emrini bildirir;
– Bu çocuğa bir ay izin verin. Yaverden yol harçlığını alırsınız.
…
■ Türk’ün haysiyet, izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır.
(Atatürk)
…
■ Ankara ve İstanbul’dan birinin adının değiştirilmesi yönünde istemler vardı. Kimi milletvekilleri jest yapmak isterler. Bu konuda kaleme aldıkları yasa tasarısını Yalova’nın kurulması sırası akşam yemeğinde sunarlar. Atatürk tasarıyı dikkatle okur ve der ki;
– Bir ismin kalması ve söylenmesi için şehirlerin temellerine sığınmak şart değil. Tarih zorlanmayı sevmeyen nazlı bir peridir. Fikirleri ve vicdanları tercih eder…
Bu karşı çıkış üzerine İstanbul’un adı
İstanbul, Ankara’nın adı Ankara olarak kalır.
■ Atatürk çocukluğunda mahalle arkadaşları ile sıkça toplanır, Selanik’te pek moda olan
“Mancık” oyununu oynarlardı. Mancık, bir
çeşit “birdir bir” oyunudur. Biri eğilmekte ve diğerleri sıra ile üzerinden atlamaktaydı. O, oyuna katılmaz, seyrine bayılırdı. Arkadaşları bir gün yaka paça zorla onu da oyuna sokarlar. Hepsinin üzerinden atlar ve sıra kendisine gelince, eğilmeden ayakta durur ve der ki;
– Haydi atlayın!
Arkadaşları başını yere doğru eğmesi için ısrar ettikçe, Atatürk, eğilmeyeceğini, isteyenler bu biçimde atlayacağını belirtir;
– Ben eğilmem, böyle atlarsanız atlayın!
Mustafa Kemal Atatürk, ne o gün, ne de daha sonra hiç zaman ve koşulda eğilmedi.
…
■ Fikirler, cebr-ü şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez. (Atatürk)
■ Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum, böyle öleceğim. (Atatürk)
Yaşasın Cumhuriyet!