Günümüz insanı, farklı nedenlerle oldukça endişeli, kaygılı ve çekingen oldu. Özellikle gençler arasında yaygın olan gelecek kaygısı, birçok kişiyi anksiyete bozukluğuna sürüklüyor. Anksiyete, gelecekle ilgili yaşanan korku ve tehdit algısına karşı yoğun korku, kaygı ve huzursuzluk hissiyle ortaya çıkan psikolojik bir rahatsızlıktır. İnsanın fıtratında bulunan bu duygu aslında doğaldır. Ancak normal olan bu duygunun sınırları aşarak, maddi ve manevi zararlara yol açacak boyuta ulaşması sorundur. Bu durum yeni ortaya çıkmamıştır; tarih boyunca var olmuş, ancak günümüzde artış göstermiştir. Bunun birçok nedeni vardır.
BU SORUN YENİ DEĞİL, AMA ŞİMDİ DAHA YOĞUN
Bu dünya huzurun tam adresi değildir. Doğarken ağlamaya başlayan insan, yaşamı boyunca bu hali üzerinden atamaz. Doğarken gülen bebek sayısı az olduğu gibi, ölürken gülen insan da nadirdir. En huzurlu anlarımızda bile ölüm gibi kaçınılmaz gerçeklerin varlığı içimizde bir hüzün bırakır. Fakirlik, sağlık sorunları, geçimsizlik, anlayışsızlık, gurbet, hasret ya da yakınlarımızın mutsuzluğu; gönlümüzü burkar, kalbimizi tedirgin eder. Etrafınıza bakın: Zengin de mutsuz, fakir de. Kadın da mutsuz, erkek de. İnanan da, inançsız da… Sebebi ne olursa olsun, en büyük sorun bence huzur ve mutluluğun nasıl elde edileceğinin bilinmemesidir.
Günümüz popüler kültürü insanlara şunu empoze ediyor: “Bu dünyaya bir kez geldin. Ye, iç, gez! Kafana bir şey takma, yarını düşünme! Ne kadar çok tüketirsen, o kadar mutlu olacaksın.” Ne yazık ki bu anlayış, dindar çevrelerde bile artmaktadır. Bu çıkmaz, herkesi sahte cazibesiyle kendine çekiyor.
BU DÜNYADA CENNET YOK
Ailemizde, okulda, toplumda çocuklarımıza, öğrencilere ve iletişimde olduğumuz herkese sık sık hatırlatmalıyız ki; “Bu dünyada boşuna cenneti arama! Bu geçici âlem, mutlak mutluluk mekânı olan cennetin yaşanacağı yer değildir. Belki o mekâna giderken durduğumuz ve o mekânı kazanacağımız işleri yaptığımız geçici bir istasyondur.”
Bu dünya yaratıldığından beri sıkıntı ve mutsuzluk yeri olmuştur. Yeryüzünün en seçkin insanları olan peygamberler bile sıkıntılarla yaşamışlardır: Adem Peygamber’in çocuklarının kavgaları, Nuh Peygamber’in eşinin ve çocuğunun ona inanmaması, İbrahim Peygamber’in babasının putlara tapmayı bırakmaması, İsmail’in imtihanı, Eyüp Peygamber’in çektiği hastalıklar ve Peygamber Efendimizin uğradığı binlerce zorluk…
Hepsi Kur’an’da bize anlatılan, “Bu dünyada gerçek huzur yoktur; gerçek mutluluk ahirettedir. Kalplerin huzuru ancak Allah’ı zikretmekle elde edilir. Mal, mülk, servet, şöhret, eğlence insanı mutlu edemez.” Hakikatini haykıran örneklerdir. İnsanlar bu gerçekleri bilerek yaşarlarsa daha az sıkıntı çekerler. Aksi halde, “Ben mutluluk peşindeyim ve bunun için her şeyimin (aklımın, malımın, mülkümün, kalbimin, sağlığımın) yerli yerinde olması gerekir.” diyenler hiçbir zaman gerçek mutluluğa ulaşamazlar.
KOMŞUNUN EŞEĞİ DOĞURACAK
Eskiden bir beldede en küçük meseleleri bile büyüten bir adam varmış. Bu adam her gece mutlaka bir sorun bulup kendisiyle beraber eşinin de uykusunu kaçırırmış. Eşi Osmanlı kökenli, varlıklı bir ailedenmiş. Eşinin dert ettiği basit maddi problemleri çözer, onun kafasını geçici de olsa rahatlatırmış. Böylece kocasının dertlerini birer birer çözmüş olurmuş. Bir gece yine yatmışlar ama pimpirikli koca yine uyuyamamış. Yatakta dönüp durmuş. Bu halinden karısı da rahatsız olmuş, dayanamayıp sormuş:
— Efendi, yine neyin var, neden uyumuyorsun?
— Söylemeyeyim hanım, demiş adam. Komşunun eşeği bugünlerde sıpa doğuracak…
— E, ne var bunda? Hem sana ne?
— Sana ne mi? Eğer o sıpa kuyruksuz doğarsa, büyüyüp eşek olursa, komşu onunla dağa odun taşımaya giderse, dağdan odun taşırken ayağı kayar ve çukura düşerse, sahibi gelip benden yardım isterse… O zaman ben eşeğin neresinden tutup da kurtaracağım? Bunu düşündükçe gözüme uyku girmiyor.
Kaynak: Lütfi Ayhan
Gazetecilik biter mi?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.