İlk yarının sondan bir önceki haftasındayız. Rakip, Fenerbahçe deplasmanı.
Elbette Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor bizim doğrudan rakiplerimiz değil. Bizim ligimiz, bizim mücadelemiz Anadolu takımlarıyla.
Asıl soru şu: Bu rakiplere karşı deplasmanda beraberlik, evimizde galibiyet alabiliyor muyuz?
Eğer bunu başarabilirsek, sezonu karnımızı kaşıya kaşıya tamamlarız diye Eyüpspor maçına çıktık.
Ardından deplasmanda alınan galibiyet, evimizdeki Antep zaferi ve Göztepe deplasmanından çıkarılan beraberlik…
Ne diyeyim, âluyül ala. Uzun yıllardır bir sezona bu kadar umut verici bir başlangıç yapmamıştık.
Ama sonrası malum.
Bir anda tablo tersine döndü, yine hesap kitap yapmaya başladık. İlk yarının son haftasında Kayserispor’u sahamızda ağırlayacağız.
Bu şartlar altında ne olur, nasıl biter, gerçekten kestirmek zor.
Bildiğim tek bir şey var:
Konyaspor için lig, Kayseri maçı sonrasın, aslında ikinci yarıyla başlayacak.
Maçı yazmak için basın tribünündeki yerimizi aldık.
Büyük takım olmak tam da böyle bir şey; anonstan ışık gösterisine, seçilen müziklerden yapılan vurgulara kadar her detay en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş.
Daha maç başlamadan sahaya adeta 1-0 önde çıkıyor hissi veriyor. Fenerbahçe maça oyunu kendi sahasında kabul ederek başladı.
Niyeti oldukça açıktı; kontra ataklarla pozisyon bulmak. Buna karşılık Konyaspor ise ön alan baskısıyla oyuna başladı.
Yakaladığı pozisyonları cömertçe harcadıkça Konyaspor’un direnci arttı; buna paralel olarak Fenerbahçe’de top kayıpları da çoğalmaya başladı neden olmasın düşünceleri içimden geçerken,
Fenerbahçe VAR incelemesi sonrası penaltı kazandı. Topun başına geçen Talisca skoru 1-0’a getirdi. Dakika 28…
Hemen ardından 30. dakikada Mert Müldür’ün vuruşunda savunmaya çarpan top yükseklik kazandı ağlarla buluştu ve fark ikiye çıktı: 2-0.
İki farklı geriye düştükten sonra reaksiyon vermek istesek de bu mümkün olmadı. 37. dakikada Talisca, kendisinin ikinci, takımının ise üçüncü golünü kaydetti.
İlk yarı bu sonuçla tamamlandı.
Takım nasıl bir reaksiyon verecek düşüncesinden ziyade, daha fazla fark yemeyelim düşüncesi ile ikinci yarı başladı.
Ne yalan söyleyeyim, bu maçı Kayseri karşılaşmasının bir provası olarak değerlendirdim.
İlk yarıya oranla ikinci devrede biraz daha hareketli olsak da mücadele gücünden uzak, istek ve hırstan yoksun; eskilerin deyimiyle “ununu elemiş, eleğini asmış” bir takım görüntüsü vermemiz, Kayseri maçıyla ilgili zihnimde ciddi soru işaretleri bıraktı.
İkinci yarıda Fenerbahçe, “sakatlık vermeyeyim, kendimi yormayayım” düşüncesiyle adeta “al gülüm ver gülüm” oynadı 87. Dakikada Asansio farkı dörde çıkardı. Maç bu skorla tamamladı.
Tamam, “gününde olmayabilirsin, kötü oynayabilirsin; ama kötü koşamazsın…” Bunu anlayan varsa, bana da anlatsın.
Kaynak: Abdullah LEBLEBİCİ
Trafikte acı tablo, sorun yollarda değil… ZİHİNLERDE…