Konya AÇIK 33°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
TORKU BİSKÜVİ

Yusuf’un sessiz çığlığı ve geciken merhamet…

Bazı acılar vardır ki insanın içine düşer, orada kocaman bir boşluk açar. Ne bir söz kapatabilir o boşluğu, ne de zaman silebilir. Selçuklu ilçesinde yaklaşık 1,5 ay önce sınıf arkadaşının boğazını sıkması sonucu fenalaşarak hastaneye kaldırılan 10 yaşındaki Yusuf’un ölüm haberini ilk duyduğumda beynimden vurulmuşa döndüm.
Hayatın en başında daha 10 yaşındaydı… Üstelik bir kardeşini daha önce toprağa vermiş, diğerini ise 45 gün boyunca yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide umutla beklemiş bir babanın gözleri önünde, yavaş yavaş kayboldu Yusuf. Ama bu sadece bir “ölüm haberi” değildi.Bu, sistemin suskunluğunun, toplumun duyarsızlığının ve geciken merhametin bir çocuğun omuzlarına yüklediği ağır bir faturaydı.
Sınıf arkadaşları arasında çıkan tartışmayı ayırmaya çalışan bir çocuktu. Şiddeti durdurmak isterken, şiddetin içinde kayboldu. Boğazı sıkıldı, nefesi kesildi. Öğretmenler ise “şakalaşıyorlardır” dedi… Ve Yusuf’un annesi kantinden koşarak geldiğinde, evladını baygın hâlde yerde buldu. Haydi, gelin, o annenin yerine kendinizi koyun. Başınızı ellerinizin arasına alın ve bir anlığına empati yapın.
O an, hayat durdu. Kalbi 20 dakika sustu. Beyni iltihaplandı. Kafatası çıkarılıp, karnına dikildi. Tıbbi terimler bile Yusuf’un yaşadıklarını tarif etmeye yetmiyor. Bu hikâyeyi dinlemek bile yürek isterken, bir baba 45 gün boyunca hastane koridorlarında umut aradı. Bir yıl içinde ikinci evladının tabutuna sarılmayı bekleyen bir baba…
Asgari ücretle geçinen, yokluk içinde bir adam… Ve işte tam da burada bir duralım. Çünkü Yusuf’un ölümü sadece bir çocuğun hayatını kaybetmesi değil. Bu aynı zamanda bizim sorumluluğumuzu yerine getiremememizdir.
Unutmayalım:
Yusuf’un yerinde bizim evladımız da olabilirdi. Çünkü bu çocuklar hepimizin. Bir okulda yaşanan şiddet olayı yalnızca bir öğrencinin değil, toplumun sorunudur. Sistemin imtihanıdır. Bugün Yusuf yok. Ama annesi hâlâ ağlıyor. Babası gözlerini bir noktaya dikmiş boş boş bakıyor.
Ve biz, zamanında tutamadığımız bir elin, belki de kurtaramadığımız bir hayatın yükünü taşıyoruz. Yusuf’un ardından kalan en büyük soru belki de şu: “Biz bir çocuğu yaşatamadık.”
Allah, hiçbir anne babaya evlat acısı göstermesin. Ama gösterdiğinde, bu acıyı paylaşacak yürekler versin.

Kaynak: Abdullah Leblebici

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

HAYATININ PUSULASINI BULMAK İSTER MİSİN?

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.