Sinema bir toplumun kendisini yansıtan can damarlarından biri olarak tarihte anılagelmiştir. Sinemanın toplum üzerindeki etkileri ise bu anlamda oldukça geniş kapsamlıdır. Bu etkiler, bireysel davranışlardan kolektif bilinç oluşturmaya kadar birçok alanda kendini gösterir. Sinema bir toplumun kültürel değerlerini, geleneklerini ve yaşam tarzlarını yansıtır. Aynı zamanda farklı kültürlerle etkileşim kurma imkanı sağlar. Türk sinema tarihine bakıldığında ise Yeşilçam olarak nitelendirilen sinema Türk toplumunun modernleşme serüvenine de tanıklık ederken yoksulluk, göç, kadın hakları, çevre sorunlarını ele alarak toplumsal sorunlara dikkat çekme konusunda güçlü bir araçtır. Sinema toplumsal düşünme biçimlerinden davranış kalıplarını geliştirmeye kadar toplumu pek çok alanda yetiştirirken toplumdan da etkilenerek toplum ile arasında simbiyotik bir ilişki kurmuştur.
Bu noktada Türk Sinemasını dönemler olarak inceleyecek olursak 1950- 1980 döneminde kadın temsili anlamında Genellikle ya “masum ve fedakâr anne ile “kötü kadın karşılaştırılması üzerinden izleyiciye aktarılmıştır. Toplumsal sınıf ayrışması anlamında ise sinemada Fakir ama gururlu karakterler üzerinden köy-kent karşıtlığı sıkça işlenmiştir. Sinemada toplumsal değerler noktasında ise : Geleneksel değerlerin korunması ön planda tutarak . “Vatan”, “namus”, “aile” gibi temalar üzerinden Milliyetçilik fikrini izler kitleye ulaştırmıştır. Türk Sineması’nın belki en üretken dönemi diyebileceğimiz 1980 sonrası dönem Post-12 Eylül Dönemi olarak isimlendirilebilir.
Bu dönemde toplumun trawmaları üzerinden şekillenen sinema trawma ve kimlik ikilemi üzerinden konuları ele alırken 1980 darbesi sonrası sinema ise daha bireysel ve politik okumalara yönelmiştir. Bu dönemde merkez çevre ilişkisi bağlamında merkezden dışlanmış temsiller Ana akım dışı seslerin sinemada daha fazla yer bulmaya başlamaya başlamıştır. 2000’lere gelindiğinde ise , Etnik kimlikler başta olmak üzere toplumsal cinsiyet, şehir köy ayrımı üzerinden şekillenen sinema Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz gibi yönetmenlerle Minimalist anlatılar ve bireysel bakış açısını benimsenerek daha çok psikolojik tahlillerden yararlanılmış.
Bireysel kaygılar ve bireysel bir tutum ön plana çıkarılmıştır. Bunun yanı sıra milenyum dönemi olarak adlandırılabilecek bu dönemde Minimalist anlatılar ve bireysel bakış açısı ön plana çıkarken teknolojisi ile görsel efektler üst seviyeye taşınarak bilim kurgu türü sinemada bir adım öne çıkmıştır. Bu dönemde küreselleşmenin kendisini iyiden iyiye hissettirmesiyle birlikte Latin Amerika, Asya ve Ortadoğu sinemaları daha fazla görünürlük kazanırken Güney Kore sineması, özellikle Parasite (2019) ile küresel bir başarı elde ederken İran sineması (Asghar Farhadi), Türkiye sineması (Nuri Bilge Ceylan) uluslararası festivallerde dikkat çekmiştir. Sonuç olarak günümüzde her alanda olduğu gibi sinemada küreleşirken ortak anlatılar ön plana çıkarak yerelin küreselleşmesine giden bir serüven yolculuğu izleyiciyi beklemektedir.
Kaynak: Evren Atcı
TERÖR VE BIRAKTIKLARI