Her zaman gördüğümüz bakış açısı dünya üzerinde bizi bazen sadece sorunlarla karşı karşıya kaldığımıza inandırabilir. Ancak bakış açımızı değiştirerek daha ferah bir göz ile gördüklerimiz, her şeyin yeniden bizi en mutlu edecek ve gücümüzü en makul ve verimli kullanacak şekilde yeniden inşa etmemizi mümkün kılacaktır. Önemli olan hayatın bize güçlüklerle sınaması değil o sınamaların sonucunda bizim hangi tavrı takınıp bu zorluklardan güçlenerek yolumuza devam etmemizdir. Bunu sağladığımız sürece yaşadığımız her olay karşılaştığımız her durum bir tecrübe olarak hayata eklenir ki bu da aslında ihtiyacımız olan tek şeydir. İşte bunu bizi hissettirebilecek bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir sabah uyanırsınız. Gözünüzü açarsınız. O sabah her zamankinden farklı gibidir. Mevsim ne olursa olsun sanki ilkbahardır. Hava nasıl olursa olsun, güneş parlar. Sonunda fırtına durulmuştur, deniz deseniz sütliman. İşte o sabah diğerlerinden farklıdır. Hafiflemişsinizdir, neşelisinizdir sanki. Ama uzun zamandır olmayan huzuru başta kavrayamazsınız. İçinizde bir şey yeniden kımıldamaya başlamıştır. Dudaklarınız sizden komut almaksızın yukarı kavis almıştır. Ruhunuzu saran, kalbinizi sıkan o kanıksanmış esaret gitmiştir. Derin bir nefes almaya kalkar ama başta becerebileceğinize inanamazsınız. Korka korka sevinir mi insan? Ama işte o sabah, öyle bir sabahtır. Sonra aniden fark edersiniz, işgalci ve yıkıcı öfke gitmiştir. Artık kırgın ve kızgın değilsinizdir. Kalbiniz kanatlı gibidir, midenizde serin rüzgârlar. Öfkenin gidişi büyük boşluk bırakır. Ancak insan bünyesinde hiçbir boşluk bu kadar mutluluk vermez.
Her bağımlılığımız, korkumuz, telaşımız, kaygımız öfke barındırır. Kanatlarımızı kıran, uçmak isterken paçamızdan yapışan, gülmek üzereyken kalbimize çomak batıran, affetmemizi istemeyen çünkü bizi özgür bırakmaktan ölesiye korkan bir küçük çocuktur o. Yalnız kalmak istemez, yumuşamak istemez.
Zaman zaman hepimiz hayal kırıklıkları yaşarız. Hayatta darbeler alırız, kandırılırız, aldatılırız. Canımız acır. İçimizde bir yerlerde, birbiriyle savaş halinde, bu acıyla başa çıkmak isteyen iki güçlü odak vardır. Kalbimizse kırılan, o içten içe sızlar, kendine dönüktür, başını elleri arasına alır ve sabretmeye çalışır. Acısı çok yoğundur ve o kadar da soğuk. Öfke yoktur ama nefes de yoktur. Kıskıvrak yakalanmıştır. Havasız, hareketsiz, çaresizdir. Sessiz yaşlar akıtır ve kendi kendini kanatır. Derinden ve tevekkülle bekler ızdırabının dinmesini. Egonun yaraları ise sıcaktır, yakar, kavurur. Öfkesi parlar, dışa vurur, saldırganlaşır. Zarar vermek, üzmek, ödeşmek ister. Ego göze göz, dişe diş ister, tehlikelidir. Vurulmuş arslan gibidir kükrer, köpürür. Öfkesi kendi kendini besler, ateşini büyütür. Ego intikam ister, kalp ise huzur. Ego insafsızdır kalp ise affeder. Ego kendi adaletini sağlama derdindedir kalp ise kabullenebilme. Her ikisi de durumla başa çıkar, zamanla düzelir. Ama kalp iyileşirken iyileştirir, yumuşar, merhameti öğrenir. Ego ise sertleşir, keskinleşir, nasırlaşır ve esnekliğini gitgide yitirir.
Öfke içinde barındırdığı bünyeyi yer bitirir. Kendi korku ve endişelerini sahibine bulaştırır. O başlı başına bir prangadır. Ne zaman ki ona olan ihtiyacınızdan vazgeçersiniz, başta kendinizi affetmeyi ve kabullenmeyi denersiniz, içinizdeki kelebekler kanat kanat kıpırdanmaya başlar. Renkler canlanır, hepsi gözlerinizde fışkırır. O zaman öfke de küçülür ego da. Kalp büyür kocaman olur. Sevgi büyür. İçinizde yemyeşil bir ümit filizlenir, mutlukla beslenir, büyür, her yerinizi sarıverir.
Bir sabah uyanırsınız, hayat oradadır ve siz hayatta. Gülümsersiniz ve o gülümseme her şeye bedeldir. Elleriniz cebinizde dışarı çıkarsınız. Yükte hafif pahada ağırsınızdır ve işte o sabah siz artık bambaşkasınızdır.
Mutlu günler…
Emekli-Promosyon-2016!