Savaştan kaçan, Suriyeli sığınmacıların sayısı 3 milyona yakın. Şanlı Urfa’da 400 binin üzerinde, Bartın’da sadece 27 Suriyeli var, şehrimizde ise kayıtlı 70 bine yakın Suriyeli bulunuyor.
Suriyeli sığınmacılara harcanan paranın 10 milyar liranın üzerinde olduğu anlatılıyor. Eski parayla 10 katrilyon!
Vatandaşımız madem bu kadar para bizde vardı, niye mağdur durumlardayız, niye sürünüyoruz, niye bankalara borçlanıyoruz, niye kredi çekmek zorunda kalıyoruz, niye Suriyeliler kadar hükmümüz yok demeye başladı bile…
Gün geçmiyor ki, bir hadise olmasın. Şehrimizin bazı mahalleleri resmen Suriyelilere ait!
Bu mahallelere ve sokaklara giremiyorsunuz!
Kavgalar, zorbalıklar, guruplaşmalar, her geçen gün fazlalaşan yaralamalı olaylar, say-say bitmiyor
Şehrin genel ahengine ve yapısına uymayan tutum ve davranışlar bir hayli fazla…
Suriyeli sığınmacıların şehrimize uyum noktasında güçlükler yaşadığını bilmeyen yok! Münakaşaların boyutları büyüdü. Cam çerçeve indirmeye kadar giden davranışlar hoş değil!
Kendimize ‘Ensar’, Suriyeli sığınmacılara “Muhacirun” olarak bakma ve kabul etme eğilimleri iflas etmeye doğru gidiyor.
Olay çıkaranların, huzuru bozanların, kendine, kendi toplumuna ve misafir olduğu topluma zarar vermeye başlayanların şehir dışına gönderilmesi ya da ikaz yolları denenerek bir süre daha beklenmesi gibi tedbirlerin ne getireceği bilinmiyor.
Ancak sinirler geriliyor!
Hoşgörülü bakışlar yerini endişeye ve çıkmazlara bırakıyor!
Neredeyse onlar bu şehrin sahibi, biz Suriyeli gibi olduk diyenleri dinleyenleriniz oldu mu?
Suriyeli sığınmacılara vatandaşın açmış olduğu hoşgörü kredisi, yara ve bere içinde.
Bu krediyi tüketmemek onların elinde…
Hoşgörü kredisi maddi ve manevi bir kredi!
Tükenirse, tüketilirse, sığınmacılara kucak açan, sevgi ve muhabbetle karşılayan şehrimiz, Suriyelileri istemiyoruz demeye başlarsa, bunu telafi etmek kolay olmasa gerek!
Bu konular, sığınmacılara yetkili makamlar ve onların tayin ettikleri sorumlular tarafından açıklanmalı!
Hiç bir şey yokmuş gibi, yaşanmıyormuş gibi, herkes hayatından memnunmuş gibi davranmak, kendimizi kandırmaktan, fuzuli yere zaman kazanmaya çalışmaktan başka bir anlam ifade etmiyor.
Sevgili yetkililer, ne olur, sokaklara çıkın insanları bir dinleyin!
Size iletilenleri sümen altı etmeden hayata geçirin!
Aradaki aracıları!
Teşrifatçıları, göz boyayıcıları!
Kraldan fazla kralcı olanları!
Kendince korumacılık yaptığını düşünüp, kendini korumacı ilan edenleri!
İşgüzarları!
Kaldırın aradan!
Kaldırın ki meydanda ne var ne yok görebilesiniz!
Çevre dedikleriniz, çepeçevre sarmışlar, kuşatmışlar dört bir yanınızı!
Dağılın, kenara çekilin ben kendi gözümle bir göreyim deyin artık!
İnanın her şey ne güllük gülistanlık, ne dört dörtlük!
Meydanları, sokakları, caddeleri, kenar mahalleleri bizzat görün, her anlatana, her dayatana, her benim dediğim doğru diyene kulak asmayın!
Değilse ne siz önünüzü görebileceksiniz, ne de şehir!
Vatandaş ne konuşuyor, ne düşünüyor, serzenişi ne, derdi ne?
Her bakan kendine göre bir pencereden bakıp hüküm veriyor.
Camilerde İmam kardeşlerimiz, Suriyelilerin acıklı durumlarından dem vuruyorlar!
Yardım da bulunacakların, Suriyelileri öncelikle tanımasını, oldukça zor şartlarda bir hayat mücadelesi sürdürdüklerinin görülmesini tavsiye ediyorlar.
Ancak, Suriyeliler konusu tam anlamıyla kapalı bir kutu…
Mesela şehrimizde bu insanlara kim ya da kimler yardım ediyor? Ne kadar ayni ve nakdi yardım yapılıyor?
Kim ellerinden tutuyor?
Kim iş veriyor?
Ne kadarı gerçekten acil yardıma muhtaç?
Bunlar ayıp değil, günah değil, sır değil!
Mesela bu Ramazan’da ne yapıldı?
Madalyonun tersini çevirdiğimizde, Suriyelilere yardımcı olacağız derken, kendi fakir ve fukaralarımızı unuttuk mu?
Onlara sıra gelmedi mi?
Hoşgörü kredisini zedeleyende, coşturanda benzer sorular. Bu sorulara verilen cevaplar çelişkili olmamalı. Net ve anlaşılır olmalı! Değilse tevatürde, rivayet de kol gezer, hangisi doğru, hangisi yalan bilemezsiniz sevgili okurlar!
Konya’lı Keçeci Zade İzzet Molla ve Fuat Paşa…