“Bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin
Bülbül hâmûş havz tehî gülsitân harâb”
(Keçecizade İzzet Molla)
***
Divan edebiyatımız şairlerinden Keçeci zâde İzzet Molla Konyalı kökenlidir. Aynı aileden Tanzimat döneminin ünlü Sadrazamı Keçecizade Fuat Paşa da. Aile, 17. yüzyılda Konya’dan İstanbul’a göçtü, bilim, edebiyat ve politika dünyasına yön vedi.
Keçecizade İzzet Molla’nın ‘Bahâr-ı Efkâr’ adlı divanı, ilk kez Latin harfleriyle yayınlandı. Eser, bir dönem Galata kadılığı da yapan şairin romanlara konu olacak olaylarla dolu 44 yıllık ders verici yaşamını gözler önüne sermektedir.
Babasını küçük yaşta kaybeden cömertliği nedeniyle kalan mal varlığını kısa sürede tüketen Molla, eğlenceye daldığından ilmiyye mesleğinden çıkartıldı. II. Mahmud’un nedimi Halet Efendi’yle tanışınca yazgısı değişti ve Padişahın sevdikleri arasına girdi. Ancak, Rus savaşıyla ilgili verdiği layiha, “gazab-ı padişahiye” neden olunca da Sivas’a sürgüne gönderildi, savaş yenilgiyle sonuçlanınca haklılığı anlaşıldı, ancak ne var ki, af haberini götüren ulağın Sivas’a ulaşmasına bir saat kala yaşama veda etti. Garipler mezarlığına gömülen, yıllar sonra kemikleri İstanbul’a getirilen Molla, kimilerine göre öldürüldü ya da intihar etti veya kalbine yenik düştü. Ölümünü Şeyhülislam Arif Hikmet Efendi, bir dize ile özetledi;
“İzzet-i şâire de kıydı cihan!”
Mevlevilik ve Nakşibendilik tarikatlarına bağlı olan İzzet Molla, Bahâr-ı Efkâr adlı divanını Mevlânâ’ya ithaf etti. Kısacık ömrüne intihar girişimleri, kadılıklar ve sürgünler ile çok sayıda edebi eseri sığdıran Molla’nın daha yazacakları ve söyleyecekleri vardı, yaşam süresi yetmedi;
—
“Dâimâ bir söyleyib iki sükût et kıl edeb
Bir zebân verdi sana nutk-âferînin iki leb.
Edep ederek daima bir söyle iki sus, zira konuşma kudretini bahşeden, sana iki dudak, bir dil verdi. (Keçecizade İzzet Molla)
—
Mizahî yanı da güçlü İzzet Molla’nın eserlerinde kimi olay ve kişileri güldürü ile karışık bir üslûpla anlatmayı başardı. Şiirlerine mahallî renk katmaya çalıştı, halk şiiri ve sanatçılarıyla ilgilendi, hece veznini kullanarak türküler yazdı, böylece divan şiirinin geleneksel yapısını sarstı.
Eserleri; Gülşen-i Aşk, Mihnet-Keşân, Dîvân, Lâyihalar, Devhatü’l-Mehamid fî Tercimeti’l-Vâlid, Şerh-i Elgâz-ı Râgıb Paşa
—
Keçecizade İzzet Molla’dan bir şiir;
”Meşhûrdur ki fısk ile olmaz cihân harâb
Zülf ü hâlinle değil hiç Müselmân birisi
Aceb âteş-i firkatle kimler yane gönlümden
Virsün yoluna var ise cânından usanmış
Ayândır mihr-i rûy-ı yâr amma
Hûbân-ı zamândan çekilir mi sitem-i aşk”
—
İzzet Molla’nın “Türkü” adlı ünlü şiiri şöyle;
“Zülfündedir benim baht-ı siyahım
Sende kaldı gece gündüz nigâhım
İncitirmiş meğer ki seni âhım
Seni sevdim odur benim günahım.
Aşkını saklarım gönlümde nihan
Gizlice gizlice ağlarım heman
El gibi cefadan söylemem figan
Seni sevdim odur benim günahım.
Müptelayım senin ahu gözüne
Bakıp bakıp ah ederim yüzüne
Anladım uymuşsun eller sözüne
Seni sevdim odur benim günahım.”
***
Konya kökenli Keçecizade Fuat Paşa için Mehmet Nuri Yardım’ın , “”Tarihimizin Güler Yüzü” adlı kitabında önemli saptamalar var;
”Doktor, memur, devlet adamı, sadrazam, hariciye nazırı, şair, yazar, nüktedan, organizatör, zeki, zarif, kudretli, neşeli, cesur bir mizaç sahibidir.”
Kitapta, Fuat Paşanın babası İzzet Molla’ya ait ders niteliğinde hazır yanıtlar da yer alıyor.
Aile hiyeyarşisine de uyarak önce baba İzzet Molla’dan iki hazır yanıt aktaralım;
Beylerbeyi yakınlarında geniş bir yalı yaptırıyormuş. İzzet Molla her mekân ve fırsatta yalıya ilişkin eleştiri içerikli bir soruyu sıkça yineleyip duruyormuş;
”Herif bu parayı nerden buldu?”
Tekirdağlı Ahmet Ağa İzzet, Molla’dan çekindiği için onu sıkça yemeğe davet eder, çeşitli ikramda bulunurmuş. Yemek sonrası İzzet Molla yalından çıkarken Ahmet Ağa’nın kahyası önüne ipek bir bohça koyarmış. İzzet Molla, her seferinde Kahya’ya dermiş ki;
– Git ağana selam söyle, bohça büyük ama, bu yalı da size büyük!
—
Fenerli Rumlardan Hançerli Bey, Hıristiyan olduğu halde Osmanlıcayı iyi bilir, özellikle hadisler hakkında yorum ve açıklamalar yaparmış. Bir gün Müslüman ama cahil ilan edilen biri İzzet Molla’ya Hançerli Bey için şunları söylemiş;
– Madem İslamiyeti bu kadar biliyor, niye Müslüman olmuyor?
İzzet Molla adama şöyle bir bakmış ve daha sonra lafını patlatmış;
– Sen bu kadar cehaletinle niye Hıristiyan olmuyorsun?
—
Fuat Paşa’ya gerçek dostlarının kim olduğu sorulduğunda şu yanıt alınmış;
– Şimdiki dostlarımın kimler olduğunu bilemem. Zira şimdi iktidardayım. İkbalde olmadığım zamanlar beni arayanlar gerçek dostlarımdır.
—
Keçecizade Fuat Paşa’nın kulağına kendisine ilişkin hiç de hoş olmayan dedikodular gelir. İstanbul sokaklarına parke taşlar döşendiği sıra bir kişi alaylı üslupla paşaya sorar;
– Bu taşları nereden buldunuz?
İnce ve kıvrak zekalı Fuat Paşa sorudaki “dalga geçme” güdüsünü anlar ve lafı oturtur;
– Bize atılan taşlardan!
—
İstanbul’un eski ahşap evlerinin dışına ”Ya hafız!” yazılı levhalar asılırdı. Anlamı ise o günkü koşullarda evler yangından, depremden Allah’a emanet edilirdi. İngiliz elçisi bir gün Fuat Paşaya bu levhanın ne anlama geldiğini sorunca şu yanıtı verdi;
– Osmanlı sigorta şirketlerinin levhası!”
Keçecizade Fuat Paşa’ya, yetmişlik kadının otuz yaşındaki gençle evlenmek istediğinden söz edilince Paşa hemen itirazda bulundu;
– Ahmet, izin vermez!
Sordular;
– Hangi Ahmet?
Paşa da yanıtladı;
– Karacaahmed !
“Konya şehidinin emanetine sahip çıkıyor!”