Bu söz, dünyanın tanıdığı bir fenomen olan efsanevi boksör Mike Tyson’a ait. Onun ağzından dökülmesi ise, sözün ağırlığını katbekat artırıyor. Zira Tyson, Batı medeniyetinin bayraktarlığını yapan Amerika Birleşik Devletleri’nin bir vatandaşı; sistemin merkezinden, onu özünde tanıyan bir ses.
Tyson’ın bu çarpıcı tespiti, aslında “Güçlü olan haklıdır” anlayışı üzerine kurulu Batı sisteminin özünü ifşa ediyor. Bu sistem, dışarıdan görünen ihtişamına rağmen, ne kendi insanına huzur verebildi ne de dünyaya gerçek bir esenlik getirdi. Getiremezdi de; çünkü dayandığı temel fıtrata aykırı, sakat ve hastalıklı bir bakış açısıdır. Tyson’ın kişisel hikâyesi de bunun kanıtıdır:
Siyah ve fakir bir gençken maruz kaldığı muamele ile, şampiyon olduktan sonra gördüğü dünyanın tezatlığı, bu çarpık ruhun en net yansımasıdır.
ÜSTÜNLÜK TAKVADADIR
Oysa İslam medeniyeti, bu batıl anlayışa kökten bir alternatif sunar. İslam’da üstünlük ölçüsü, takvadan başka bir şey değildir. Servet, soy, renk veya coğrafya asla belirleyici değildir. Bu teorik ilkenin pratikteki yansımaları ise daha da çarpıcıdır:
İslam, ırkçılığı kökünden reddeder. Bunun en mukaddem örneği, tüm Müslümanların kıblesi olan Kâbe’de saklıdır: Onun örtüsü siyahtır. İçinde yatan, siyahî bir köle olan Hacer’dir. Ve ilk ezanı, yine bir siyahî olan Bilâl-î Habeşî, o kutsal binanın üzerine çıkarak okumuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), vefatından önce Bizas’a karşı hazırladığı son ordunun komutanlığına Üsâme’yi (r.a.) getirmiştir. O da siyahîdir. Üstelik o orduda Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi seçkin sahabeler de onun emri altında yer almıştır.
Bir gün, ashabın önemli isimlerinden Ebû Zer (r.a.), Bilâl (r.a.) ile yaşadığı bir tartışmada ona, “Sen anlamazsın, siyah kadının oğlu!” demişti. Olayı öğrenen Resulullah (s.a.v.), Ebû Zer’i çağırarak, “Demek sende hâlâ cahiliye kalıntıları var. İnsan, derisinin rengi yüzünden suçlanır mı? Asıl olan takva değil midir?” buyurmuştur.Bu örnekler, Tyson’ın işaret ettiği “batıl Batı” anlayışına karşı, İslam’ın ne denli yüce ve ileri bir adalet anlayışına sahip olduğunun tarihi belgeleridir.
Bu hakikati gören bir diğer önemli isim de Malcolm X’tir. 1964’te Hac vazifesi için Mekke’de bulunduğu sırada kaleme aldığı bir mektupta şöyle yazar: “Geçtiğimiz hafta, her renkten insanın bana gösterdiği cana yakınlık karşısında büyülenmiştim…” Aynı şekilde, Müslüman olan boksör Muhammed Ali de, Hristiyan annesine şu soruyu yöneltmişti: “Niçin Hz. İsa, Papa, melekler, Meryem, hatta Afrika’daki Tarzan bile hep beyaz olarak resmediliyor?”
Sonuç olarak, Mike Tyson’ın “Bütün Fakirler Siyahtır” sözü, modern Batı medeniyetinin sınıfsal ve ırksal ayrımcılık üzerine kurulu çarpık ciğerini gözler önüne seren, son derece değerli bir sosyal tespittir. Bu tespiti güçlendiren en büyük belge ise Amerika’ya giden Avrupalı beyazların oranın yerli halkı olan ve renkleri siyah olmayan Aztek İnka Maya gibi ırkları tamamen katledip soylarını kurutmasıdır. Bugün onlardan Amerika’da bir tek numune bile yok.
Bu misaller, bu kıyaslamalar insan onurunu merkeze alan İslam’ın eşsiz değerini bir kez daha hatırlatmaktadır.
Kaynak: Lütfi AYHAN
Meleklerin Şefkati ve Mü’minlere Duası