Geçtiğimiz günlerde Danimarka’da gerçekleşen bir etkinlikte sahneye çıkan bir semazen, geleneksel sema gösterisini hoverboard üzerinde icra edince sosyal medyada deyim yerindeyse “viral” oldu.
Mistik bir ibadetin teknolojiye entegre edilmiş bu hali, şaşkınlık yarattı… Fakat burada durup düşünmemiz gereken ciddi bir mesele var: Sema nedir? Gösteri mi, ibadet mi? Moda mı, maneviyat mı?
Mevlevi geleneğinde sema; aşkın, teslimiyetin ve içsel yolculuğun sembolüdür. Öyle her isteyenin “sahnede dönerek” canlandıracağı bir koreografi değildir. Sema, yıllar süren bir eğitimin, tasavvufi disiplinin ve içsel arınmanın sonucunda icra edilen bir zikirdir. Ayin sırasında giyilen tennure, başa takılan sikke, ellerin göğe ve yere dönük hali bile derin anlamlar taşır.
Bu ritüelin her bir detayı Allah’a yönelişin, benlikten sıyrılışın bir parçasıdır. Günümüzde birçok gelenek, modernleştirme bahanesiyle anlamından kopartılıyor. Ama her şey modernleştirilmek zorunda mı? Her şey “paylaşılır, beğenilir, güldürür” hale getirilmeli mi?
Bu tür sunumlar, maneviyatı sıradanlaştırmakla kalmıyor, kutsalı da gülünçleştiriyor. Dervişin dünyevi olan her şeyden sıyrılarak yaptığı o sonsuz dönüş, şimdi pille çalışan bir aletle hızlanıyor. Elbette kültürel öğeler evrilir, zamanla biçim değiştirir. Ama bu evrim, özünü koruyarak olmalı.Mevlevi seması, sadece izlemelik bir performans değil; derin bir inancın ve yaşam tarzının tezahürüdür. Onu teknolojik oyuncaklara bindirerek ne kadar “yenilikçi” olabiliriz, ama asıl soru şu: Ne kadar saygılı kalabiliriz?
Kutsala mizah karıştırmak, hele ki bunun üzerinden “etkileşim” devşirmek… Bu yolun sonu tehlikeli. Çünkü o zaman, neyin ibadet, neyin eğlence olduğu birbirine karışır. Ve bu karışıklığın faturası sadece kültürel yozlaşma olmaz; ruhsal bir erozyona da kapı aralar.
İnsan Olmanın Sessiz Kuralları vardır…
Hangi inançtan, milletten ya da kültürden olursak olalım; insan olmanın bazı yazılı olmayan kuralları vardır. Kutsal olana saygı duyulur, çünkü bir başkasının inancı, onun varoluşunun temelidir. Ölenin ardından kötü konuşulmaz, çünkü ölüm, hayatın en sade ve en eşit çizgisidir. Kimsenin acısına, değerine, yasına dil uzatılmaz. Saygı, sadece bir erdem değil; birlikte yaşamanın, vicdan sahibi olmanın da temelidir. Farklılıklarımız bizi ayırmak için değil, birbirimizi anlamamız için vardır. Çünkü nihayetinde hepimiz aynı toprağa basıyor, aynı gökyüzüne bakıyoruz. İşte bu sessiz kurallar ışığında, Semayı sahneye değil, kalbe almak önemli. Dönüşünü gösteri için değil, dönüşüm için yapanlara kulak verilmeli…
Aksi takdirde, “Kutsala mizah karıştırmak olur ki, Bu yolun sonu da çok tehlikeli sonuçlar” doğurur…
Kaynak: Abdullah LEBLEBİCİ
Doğan Gün Kana Benziyor
TBMM’de “Sıfır Noktası’ndan: Görünenin Ötesinde Gazze” belgesel filminin gösterimi yapılacak
Gazze için Konya sokaklarında sessiz çığlıklar
Vatikan Devlet Başkanı Papa 14. Leo ilk dış resmi seyahatini Türkiye’ye yapacak
Şaban, Doğu Türkistan’da görüldü
Türkiye-İsrail deniz ticaretinin sürdüğü iddiası
Mehmed: Fetihler Sultanı’nda son bölüm neler olmuştu?
Ahmet Minguzzi’nin katiline engelli raporu verildi mi?
Konya 50 yıllık çiftleri ağırladı
Beyşehir’de öğrenciler “Soykırıma dur” dedi
Kutsala mizah karıştırmak… Bu yolun sonu tehlikeli…