Konya AÇIK 24°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
TORKU BİSKÜVİ

Yayıncılığın özgürlüğü ve sorumluluğu arasındaki ince çizgi

Kitle iletişim araçlarının gelişimi ile birlikte hayatımızı kaplayan ekrana günün her saatinde mağruz kalıyoruz. Her sabah gözümüzü açtığımızda, bir ekranın ışığıyla güne başlıyoruz. Sosyal medya bildirimleri, haber siteleri, televizyon programları, podcast’ler… Artık neredeyse her saniye bir “yayın”la iç içeyiz. Bu bilgi bombardımanının içinde, yayıncılığın sadece içerik üretmekten ibaret olmadığını anlamak, özellikle bugünlerde her zamankinden daha önemli.
Yayıncılık denildiğinde, akla ilk olarak ifade özgürlüğü gelir. Gerçekten de, demokratik bir toplumun temel direklerinden biri, bireylerin düşüncelerini özgürce ifade edebilmesidir. Ne var ki bu özgürlük mutlak değildir. Çünkü her hak gibi, ifade özgürlüğü de başkalarının haklarıyla karşılaştığında sınırlanabilir. Bu noktada devreye iletişim hukuku girer. Anayasamızın 26. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ifade özgürlüğünü güvence altına alır. Bu, bireyin düşündüğünü açıklama, öğrenme ve yayma hakkını içerir. Ancak bu hak; başkalarının şöhret ve haklarının korunması, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi gibi gerekçelerle sınırlanabilir. Örneğin bir gazeteci, kamu yararı gözeterek bir yolsuzluğu ortaya çıkarabilir. Bu ifade özgürlüğünün bir sonucudur. Ancak aynı gazeteci, kişisel bir intikam veya sansasyon amacıyla bir bireyin özel hayatını ifşa edemez. Bu durumun yaşanması bir özgürlükten ziyade hak gaspına girer.
Yayıncılığı bu kadar eşsiz ve erişmez kılan şüphesiz geniş halk kitlelerine ulaşabilme özelliğidir. Medya etki araştırmaları medyanın tarih boyunca güçlü etkilerle istendik yönde davranış değişikliği yarattığını bizlere göstermiştir. Bu nedenledir ki propaganda araçları arasında kitle iletişim araçları, medya vazgeçilmez bir hal almıştır. Hitlerin 1940’lı yıllardaki radyo bekçileri ile her eve giren radyo Führer’in propagandasını yedi yirmi dört yapabilmiştir. Üzerinden neredeyse bir asır geçmesine rağmen kitle iletişim araçları şekil değiştirse de etkileri devam etmektedir. Bir gazete manşetiyle bir hükümet değiştirebilir, bir sosyal medya paylaşımıyla bir kişi linç edilebilir. Bu nedenle yayıncılar, yalnızca bilgi sunmakla değil; bilgi sunarken ne tür bir etki doğurabileceklerini de hesaba katmakla yükümlüdür.
Toplumun haber alma hakkı kutsaldır. Ancak bu hak, yanlış bilgiyle beslendiğinde gerçek bir hak olmaktan çıkar. Günümüzde “dezenformasyon”, “yalan haber” ve “manipülasyon” gibi kavramlar artık sadece etik meseleler değil, doğrudan hukuki tartışmalara konu olan meselelerdir. Hatta bazı ülkelerde bu tür yayınlara karşı cezai yaptırımlar gündeme gelmektedir. Türkiye’de yayıncılık faaliyetleri çeşitli yasal düzenlemelerle şekillendirilmiştir. Basın Kanunu, RTÜK Kanunu ve özellikle dijital yayıncılıkta etkili olan 5651 sayılı Kanun bu alanın temel taşlarını oluşturur. Basılı yayınlar için süreli (örneğin gazete ve dergiler) ve süresiz yayın (örneğin kitap) ayrımı yapılır. Süreli yayınlarda tekzip hakkı, yanıt hakkı gibi haklar daha sık gündeme gelir. Öte yandan dijital ortamda yapılan yayınlarda içerik çok daha hızlı yayılabildiği için hukuki sorumluluklar da daha karmaşıktır.
RTÜK’ün internet yayıncılığına yönelik denetim yetkisi, son yıllarda bu alandaki regülasyon ihtiyacını açıkça göstermektedir. Örneğin bir YouTube kanalı, artık sadece bir hobi değil; milyonlara ulaşan bir medya aracı olarak değerlendirilmekte ve RTÜK lisansı alması gereken bir yayın faaliyeti sayılmaktadır. İletişim hukukunun bir diğer önemli ilkesi de cevap ve düzeltme hakkıdır. Bir kişi hakkında yanlış bilgi yayımlandığında, bu kişiye yanıt verme ve gerçeği ortaya koyma fırsatı tanınmalıdır. Türkiye’de bu hak, Basın Kanunu’nun 14. maddesi ile düzenlenmiştir. Bu hak, yalnızca kişisel tatmin değil; kamuoyunun doğru bilgiye ulaşması açısından da büyük önem taşır. Elbette her şey yasa ile düzenlenemez. Yayıncılığın en önemli yüklerinden biri de etik sorumluluk taşımaktır. Bir bilginin doğru olması, onun yayımlanması gerektiği anlamına gelmez. Bu noktada devreye yayıncının mesleki birikimi ve vicdanı girmektedir. Bu anlamda haber değer etmenlerinden ziyade içeriğin hukuksal uygunluğundan çok kamu vicdanında yaratacağı tahribat değerlendirilmelidir. Yayıncılar önce vicdan sonra ahlak sonra ise toplumsal sorumlulukları ile yaklaştıkları medya içeriklerini toplumsal kesimlere ulaştırırken özgürlük alanına dikkat ederek vicdanlı ve sözde değil özde ilkeli bir yayıncılık arasındaki ince çizgiye dikkat etmelidir.

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Kentin buluşma noktasında çok büyük bir ihtiyaç…

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0