Futbol her zaman olduğu gibi kitleleri peşinden koşturmaya devam ediyor. Trendyol Süper Lig’in 36. haftasında Galatasaray ile Bellona Kayseri Spor karşı karşıya geldi. Rams Park’ta oynanan karşılaşma ev sahibi takımın 3-0 üstünlüğüyle tamamlandı. Son düdüğün çalmasıyla birlikte sarı kırmızılılar 25. şampiyonluğunu resmen ilan ederek beşinci yıldızını dün akşam taktı. Tüm Galatasaraylıların şampiyonluk coşkusunu ortak oluyorum. Ama gelin bir de konuya farklı bir bakış açısıyla bakalım.
Milyonları ekranlara kilitleyen futbol günümüz toplumunda büyük bir etkiye sahip. Bu etki modern bir toplumda hızlılık, hesap verilebilirlik, öngörülebilirlik ve denetim unsurlarını barındırıyor. Futbol deyince aklımıza hızlı, 90 dakika ile sınırlı tüketilen bir yayın çeşidi geliyor. Hal böyle olunca Futbol ve televizyon denince George Ritzer’in McDonald’slaşma kavramına değinmeden geçemeyeceğim. Herkesin aklından McDonald’slaşma dediğimiz zaman hızlı yemek anlamına gelen Fast food kültürü geliyor. Ama kavram sadece fast food yiyecek kültürüne indirilecek kadar sığ bir kavram değil.
Eğitimden sağlığa medya’dan spora kadar pek çok alanda etkisini gösteren Fast Food kavramı, spor dünyasını okumada büyük önem taşımakta. Spor dünyası küresel bir dönüşüm yaşamakta. Türkiye’de de bu dönüşümlerden nasibini aldı. Özellikle son yıllarda sporun doğallığı ve kültürel çeşitliliği yerini daha çok hesaplanabilir standartlaştırılmış ve ticari bir yapıya bırakması, standartlaşmamın özellikle Süper Lig maç saatlerinde yayın gelirleri ve sponsor taleplerine göre düzenlenmesi ile ortaya çıkarken başarılar artık oynanan futbol takımın ülke sporuna kazandırdığı oyuncu sayısı altyapıdan yetişen oyuncu kulüplerin dünya Spor pazarında değeri ile ölçülmüyor. Bunun yerine Süper Lig maç saatleri, yayın gelirleri, sponsor taleplerine göre ölçülür hale geldi. Hal böyle olunca futbol sadece futbol olmaktan çıkarak kitleleri tüketimde ortaklaştıran bir alan haline getirdi.
Dünya’nın farklı yerlerinde dünyaca ünlü bir stoperin formasını almak için sıraya giren Avrupalı bir çocuk ile Asyalı bir çocuğu kapitalist sistemde birleştiren futbol, birbirinden farklı sosyolojik kültürel ve ekonomik özelliklere sahip toplumun farklı kesimlerinden insanları bir ekranda birleştirerek istendik yöne davranış değişikliği yapabilme kabiliyetini kazandı. Futbol kurumları ise artık holdingleşerek dev sermaye şirketleri haline gelerek borsada ve piyasalarda tekelleşmeye giden sermaye devleri haline geldi. Farklı ülkelerden bir çok insanı 90 dakika esir alabilen futbol kapitalizmin adeta açık bir pazarı haline gelerek istenilen ürünlerin reklam ve ürün yerleştirme vasıtasıyla dünyanın farklı yerinden farklı ırklarda farklı dillerde yaşamını sürdüren kitlelere forma, krampon bayrak gibi takımların sembollerini taşıyan göstergelerle dolu ürünlerin satışını körükleyerek ortak bir pazarında oluşmasına da yol açarken Holdingleşen spor kulüplerini dünya küresel piyasasında da yer almasını beraberinde getirdi.
Taraftarların sosyal medyada takımlarının formaları başta olmak üzere göstergelerini taşıyan ürünlerle çektirdiği fotoğraflar binlerce beğeni alırken takımları etiketlendi. Taraftarlar bir taraftan takımın şampiyonluk reklamlarının öznesi haline dönüşürken bir anda kendilerini takımlarının reklamlarını yapan ve başta sosyal medyadaki bombardımanın bir parçası halinde buldular. Bu akşam evet bazılarımızın tuttuğu takım kazandı. Doğal olarak bazıları da kaybetti. Ama toplumun bazı kesimleri ise yarın sabaha ceplerinde toplumun bir çok kesiminin hayatı boyunca çalışsa da kazanamayacağı primler, akla hayale sığmayan yayın gelirleri, ve bir kupayla giderken takımının renklerine gönül vermiş insanlar yarın sabaha gene elleri boş kalkacaklar. Evet spor önemlidir. Takım tutmak aidiyet duygusunun gelişimi bazende milli hassasiyetin gelişimi açısından önemlidir. Takımın başarısında sevinmek, başarısızından da üzülmek önemlidir. Ama kendimizi reklam unsuru yapacak, çevremizdekileri futbol maçları için kıracak, kadar bir değer affetmek ne kadar doğrudur. Takımlar kazanır takımlar kaybeder ya biz?
Eleştiriyi kabul ederim… Bel altı vurmayı kabul etmem…