Türkiye’de futbolu yönetenler yıllardır aynı oyunu sahneye koyuyor.
Üç büyüklerin yolu açılıyor, geri kalanlar ise kendi yağlarında kavrulma mücadelesinde.
Bu konuda, KOSAM (Kalkınma Odaklı Stratejik Araştırmalar Merkezi) nin son raporu bu gerçekleri yüzümüze tokat gibi çarpıyor.
Çünkü ortada bir rekabet değil, “coğrafi ayrıcalıklarla” şekillendirilmiş bir tekel düzeni var.
İstanbul merkezli takımlar, sportif olarak sıradan da olsalar, medya şovu, sponsor bolluğu ve oyuncu piyasasına yakınlık sayesinde hep önde.
Peki, Anadolu kulüpleri? Onlar sadece figüran! Deplasmanlara kendi ceplerinden giden, yerel destek bulamayan, yayın gelirlerinden kırıntı alan kulüpler…
Ülkemiz ’de her çocuk top peşinde, bir gün o büyük stadyumlarda top koşturmak hayalleri ile koşar.
Ama gerçek şu: Her hayal, aynı şartlarda büyümez.
Bazı kulüpler daha yola çıkarken dev bir yükle başlar; uzak şehirler, zor deplasmanlar, ilgisizlik, maddi imkânsızlıklar…
İstanbul gibi merkez şehirlerin takımları, ne kadar zayıf olsalar da sponsor bulmakta, oyuncu transferinde ya da medyada görünür olmakta zorlanmıyor.
Oysa Anadolu’nun sessiz kulüpleri, çoğu zaman bir otobüs yolculuğuna dahi bütçe bulamıyor.
Bu adaletsizliğe “sistem” adını vermişler. Ama bu sistem, umutları bastırıyor. Oyunu sahada değil, haritada kazananların sistemi haline getiriyor.
Eğer bu ülkenin çocukları için adil bir futbol istiyorsak, önce haritayı eşitlemeliyiz.
Futbolun kronikleşen sorunlarının bence en önemlisi. Saha içindeki rekabetin saha dışı etkenlerle gölgelenmesi.
Oysa Sporun doğasında adalet, eşitlik ve fırsat dengesi esastır.
Ancak ne yazık ki sistem, bazı kulüplerin bulunduğu coğrafyaya göre avantaj ya da dezavantaj yaratıyor.
İstanbul merkezli kulüplerin sportif başarıları ya da taraftar gücünden ziyade, lokasyon kaynaklı avantajlarla öne çıkması düşündürücü.
Sponsorluklara erişim kolaylığı, futbolcu piyasasına yakınlık ve medya görünürlüğü gibi faktörler, başarıya giden yolda “coğrafi torpil” oluşturuyor.
Bir de en az sekiz deplasmana çıkmıyorlar…
Bu durum, Anadolu’daki nice yetenekli takımın ve genç yeteneklerin potansiyelini bastırıyor, rekabeti sığlaştırıyor.
Bölgesel Temsil Teşvik Sistemi, küçük şehir kulüplerine nefes aldırabilir.
Yayın gelirlerine eklenecek temsil denge katsayısı, adil paylaşımın kapısını aralayabilir. Deplasman
Ulaşım Destek Fonu ve havayolu-konaklama anlaşmaları ise özellikle alt liglerdeki kulüplerin en büyük kamburlarını hafifletebilir.
Unutmayalım, Bir ligin değeri, sadece zirvedeki takımlarla değil, en alttaki takımların ne kadar ayakta kalabildiğiyle ölçülür.
Futbolun sahada oynanmasını istiyorsak, haritayı da eşitlemek zorundayız.
Aksi takdirde, “Üç Büyükler ve İstanbul Takımları Kazansın Diye Kurulan BİR Sistem” ortaya çıkar ki, ÇIKTIĞINA da göre,
Sistemin kendisi de adaletsiz demektir…
Kaynak: Abdullah Leblebici
YEREL BASININ SINAVI
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.