Yazın her yerde bunaltıcı sıcaklardan bitap düşüyoruz öyle değil mi ? Hayat ne kadar çekilmez ne kadar keyifsiz bir hale dönüşüyor.. Kimileri tatil beldelerine kimileri yaylalara koşarken kimileri evde bile duramazken, hayatımızı neredeyse felç ettiğini düşünüyoruz.. Fakat fark etmemiz gereken ve hiçbir şekilde gündemimizden düşürmememiz gereken çok önemli bir konu var! Adı Filistin! Duyunca bile yüreğimizi kanatan içimizin cızladığı kendimizi biçare hissettiğimiz, hatta videolarına bile bakamadığımız ama hayatın gerçeği olan Filistin! Peki çocuklarımızla da nasıl gündemimizde tutacağız, neyi fark edeceğiz?
Öncelikle masalarımıza gelen her bir lokmanın, yudumladığımız her bir damla suyun kıymetini bir kez daha düşünmemiz gereken bir zaman dilimindeyiz. Filistin… Adı anıldığında zihinlerde savaş, acı ve yokluk canlansa da, bu coğrafyanın derinliklerinde yaşananlar, kelimelerin çok ötesinde bir imtihanı barındırıyor. Bir köşe yazarı olarak, kaleme aldığım bu satırlarla, Filistin’in görünmeyen yüzünü, toprağın kanla sulandığı, gözyaşlarının ekmek hamuruna karıştığı bir gerçeği gözler önüne sermek istiyorum. Amacım, her birimizin algısını sarsmak, yemeklerimizi yerken, sularımızı içerken vicdanımızın sesini daha yüksek duymasını sağlamak.
Filistin’de açlık, sadece mideyi değil, ruhu da kemiren bir varlık. Çocukların gözlerinde donmuş umutsuzluk, annelerin dualarında boğulan çaresizlik, her biri açlığın farklı bir tonunu yansıtıyor. Ancak bu açlığın en çarpıcı örneklerinden biri, un çuvallarının mücadelesinde gizli. Bombalamalar sonrası dağılan, toprağın altına karışan un çuvalları, Filistinliler için sadece bir gıda maddesi değil, aynı zamanda hayatta kalma mücadelesinin ta kendisi. İnsanlar, toprakla bütünleşmiş bu un tanelerini, bazen gözyaşlarıyla yıkayarak, bazen kanlı elleriyle toplayarak yeniden ekmek yapmaya çalışıyor. Düşünün ki, bir ekmeğin her lokmasında kan ve gözyaşı var. Bu, sadece bir metafor değil, Filistin’de yaşanan acıların somut bir yansıması.
Filistin’deki bu insanlık dramı, ne yazık ki dünyanın büyük bir kısmı tarafından ya göz ardı ediliyor ya da yüzeysel bir şekilde geçiştiriliyor. Medya organlarında yer alan kısa haberler, uluslararası kuruluşların cılız kınamaları, bu devasa acının yanında sönük kalıyor. Filistinli bir anne, çocuğunun açlığını gidermek için topraktan un ararken, dünyanın geri kalanı lüks sofralarında keyfine keyif katıyor.
Bu tezat, vicdanları kanatan bir yara olarak kalbimizde büyüyor. Bu sessizlik, Filistin halkının her bir ferdinin sırtına binen ağır bir yük. Çocuklar bombaların sesleriyle uyurken, anneler kaybettikleri evlatlarının yasını tutarken, dünyanın sessizliği sağır edici bir gürültüye dönüşüyor. Filistinlilerin yaşadığı bu tecrit, onların sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da nasıl bir kuşatma altında olduğunu gösteriyor.
Filistin’de yaşananlar, bize sadece bir coğrafyanın hikayesini değil, aynı zamanda insanlığın ortak vicdanının bir sınavını sunuyor. Yediğimiz her lokma ekmeğin, içtiğimiz her damla suyun ardında, dünyanın bir yerinde yaşanan büyük acıların olduğunu unutmamalıyız. Filistin, sadece bir coğrafya adı değil, aynı zamanda insanlık onurunun, vicdanın ve merhametin bir sembolü. Sofralarımızdaki bolluk ve bereket içinde, Filistin’de un çuvallarını topraktan toplayıp ekmek yapmaya çalışanları, gözyaşlarından kan akan o insanları bir an olsun düşünmeliyiz. Bu, sadece bir acıma hissi değil, aynı zamanda bir sorumluluk. Her birimizin, bu sessizliğe karşı bir ses olması, algılarımızı değiştirerek Filistin’in çığlığını duyması gerekiyor. Belki o zaman, yediğimiz her lokma ekmek, içtiğimiz her damla su, sadece bedenimizi değil, ruhumuzu da besler ve vicdanımızın sesini daha net duymamızı sağlar..
Kaynak: Medine Ekmekci
Bir bilgeliğin başkentteki yolculuğu: Prof. Dr. Mustafa Şahin…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.