(Alem: Minarelerin tepesine konulan metalden yapılma ay yıldız.
Türkiye’de her caminin alemi ay yıldızdır. Defterdar Cami hariç)
Tarihler 1540’ları gösteriyordu. Müslüman Türkün tarihte kurduğu en muhteşem devlet Osmanlının başında Osmanlı halkının “Kanuni” Avrupalıların “Muhteşem” dediği Kanuni Sultan Süleyman vardı. Bu dönemde Osmanlı hem doğuda hem batıda zirveye otağ kurmuştu. Muhteşem Süleyman’ın 47 yıla yakın hüküm sürdüğü bu “zaferler asrında” Osmanlı birçok alanda emsalsiz büyük zaferlere ve başarılara imza attı. Mohaç Zaferi ile Avrupa’yı pıstırdı, Preveze Zaferi ile tüm Akdeniz’i gücüne ram etti. Bu devirdeki başarılar sadece siyasi ve askeri alanlarda değil bilim, sanat ve ictimai alanda da görülüyordu. Bu girişten sonra Muhteşem dedemiz zamanında yaşanan yüzlerce ilgi çekici, ibretli hadiselerden birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Haber 7 yazarlarından Zekeriya Yıldız Beyefendi’nin köşe yazısında rastladığım bu ilginç hikâye umarım sizin de ilginiz çeker.
“DEFTERDAR NAZLI MAHMUT ÇELEBİ”
Rivayete göre Kanuni’nin defterdarı (maliye bakanı) olan Mahmut Çelebi, elinin sıkılığı ile tanınan bir devlet adamı imiş. Hazineden para harcamaya direnir, niçin ve nerelere harcama yapıldığını en ince ayrıntılarına kadar öğrenmeden asla ödeme yapmazmış. “Nazlı” denmesinin sebebi de bu yüzdenmiş.1537-1546 yılları arasında İmparatorluk hazinesinin başında oturan Çelebi, Padişah tarafından da sevilen ve takdir edilen bir yönetici imiş. Bu makamda çalışırken bir şükür ifadesi olarak birikimleri ile bir külliye yaptırmak istemiş. Mimar Sinan’la (bu konu ihtilaflı) görüşerek bu isteğini dile getirmiş. Bu büyük insan bu eserin özellikle Eyüp’te inşa edilmesi arzusunda imiş. Çünkü hem hayranı olduğu sahabenin ismini taşıyan topraklarda bir eser bırakmak hem de vefatında onun yakınına gömülmek en büyük arzusu imiş. Mimar Sinan’ın (?) ustalığını yaptığı bu eser 1541 yılında açılışa hazır hale gelmiş. Tabi her coğrafya ve devirde olduğu gibi o dönemde de iyilerin yanında kötüler, güzellerin yanında çirkinler eksik değilmiş. Kendisini sevmeyen veya çekemeyen birileri, onun hakkında “devlet malını zimmetine geçiriyor, rüşvet alıyor” dedikodusunu çıkarmışlar. Bu dedikodu kulaktan kulağa yayılıp tüm İstanbul’da duyulur hale gelmiş. Devlet hazinesine (yani milletin malına) bu kadar dikkat ettiği için namı “Nazlı Mahmut Çelebi” olarak anılan bu kişiye atılan bu iftira Kanuni’ye kadar ulaşmış…
ALEM’İN HİKAYESİ PEK İLGİNÇ
Bu iftira üzerine Kanuni vezirlerini de yanına alarak Eyüp’ün yolunu tutmuş. Nazlı Mahmut Çelebi’yi cami inşaatının son aşamalarını incelerken bulmuş. Cihan Padişahını karşısında gören defterdar sevinçten ne yapacağını bilemez hale gelmiş. İnşaat işçileri, mahalle sakinleri, kalabalık saraylı heyeti bir anda cami avlusunu doldurmuşlar. Padişah, inşaatın son durumu hakkında kısaca bilgi aldıktan sonra bütün kalabalığın ortasında esas geliş niyetini açıklamış.
– Çelebi! demiş, bilirsin seni sever ve takdir ederiz. Bugüne kadar üstlendiğin devlet görevlerinde yüzümüzü hiç kara çıkarmadın. Çalışkanlığın, liyakatin ve dürüstlüğün bizce malumdur. Lakin son zamanlarda bir dedi kodudur almış başını gidiyor…
-Hünkârım, görürüm ki duyduklarınız sizi rahatsız etmiştir.
-Öyledir Çelebi, inanmak istemediğimiz bu söylentiyi herkesin huzurunda sormaya geldik. Bu işin aslı nedir? Duyduklarından çok fazla üzüntü duyan defterdar;
– Allah’ım, sana sığınırım. Yalan söylediklerini, iftira ettiklerini en iyi sen biliyorsun. Lütfet, bunu kullarına da göster. Göster ki dürüst insanların dayanma gücü olsun.
“Nazlı Vezir” Padişah’ın yüzüne bakarken, elindeki hokka ve diviti yukarı kaldırmış:
-Hünkârım, şimdi yukarıya atıyorum. Haram yediysem yere düşsün, iftiraya uğradıysam minarenin ucunda kalsın…”
-Ya Allah! diye bir nida atıp hokka ile diviti yukarı doğru fırlatmış. Hokka ve divit, Padişahın ve kalabalığın şaşkın bakışları arasında havalanmış ve gidip tam minarenin tepesine konmuş. Kalabalık heyecandan tekbir getirmiş, Padişah Nazlı Defterdarını tutup bağrına basmış. O günden sonra da bu hokka ve divit, minarenin alemi olmuşlar.
Payitahta/İstanbul’a yolumuz düştüğünde Eyüp Sultan Hazretlerini ziyaret ettikten sonra bu mübarek insanın camisini ve kabrini de ziyaret edip bir Fatiha okumak bizlere bir vefa borcudur. (Hatta bu yazıyı okuyunca hemen okuyalım Fatiha’mızı)
“Konya susarsa, Türkiye aç kalır”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.