Konya PARÇALI BULUTLU 22°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
TORKU BİSKÜVİ

ANNE BABALARIN EN BÜYÜK SINAVI… ÇÖZMEK İÇİN ALTIN ADIMLAR!

Kıymetli dostlar, hayatımız, hızla akan bir nehir misali. Bizler, o nehrin kıyısında durmuş, her an değişen akıntıyı anlamaya çalışan, çoğu zaman da boğulmaktan son anda kurtulan “çağdaş” ebeveynleriz.. Anılarımız, eskiden aile albümlerine sığarken, şimdi bulut depolarda yüzlerce dijital kareye dönüştü. Çocuklarımız ise parmak uçlarında tüm dünyayı tutabilen, bambaşka bir realiteye doğdu. Peki, bu yeni denklemde ebeveynlik rolümüz neye evrildi? Ve bu evrim, bizi çocuklarımızdan uzaklaştıran, görünmez duvarlar ören bir “hayal kırıklıkları labirentine” mi sürükledi?
Bir zamanlar “kuşak çatışması” denince aklımıza saç stilleri veya müzik zevkleri gelirdi. Şimdi ise bu kavram, çok daha derin bir anlam taşıyor: Dijital uçurum. Bizler, çocukluğunda sokakta oynayan, ansiklopedilerden bilgi edinen son nesiliz. Çocuklarımız ise dünyaya bir tabletle, akıllı telefonla gözünü açtı. Onların gerçekliği, ekrandan ibaret. Bu durum, ebeveyn olarak bizde bazen panik, bazen hayranlık uyandırıyor. Hızlarına yetişmekte zorlanıyor, onları anlamakta güçlük çekiyoruz. Onlara “iyi bir yaşam” sunmak adına en son teknolojik cihazları, en iyi okulları sunarken, fark etmediğimiz bir şey var: Onlar bizim “yapacaklarımızdan” çok, “olacaklarımıza” ihtiyaç duyuyor..
Günümüz ebeveynliği, adeta bir performans sanatına dönüştü. Sosyal medya filtreleriyle güzelleştirilmiş, her anı mükemmel gösterilen bir ebeveynlik illüzyonu oluşturuyoruz.. Çocuklarımızın başarıları, hobileri, hatta giyimleri bile birer “paylaşılabilir içerik” haline geldi. Kendi özgüvensizliklerimizi, kendi tatmin olmamış arzularımızı çocuklarımızın üzerinden giderme eğilimindeyiz. “En iyi o olsun, en başarılı o olsun” derken, aslında kendi beklentilerimizle çocuklarımızın doğal gelişimini, kendi keşiflerini engelliyor muyuz? Bu durum, kuşak çatışmasını da bambaşka bir boyuta taşıyor; artık çatışma sadece bir “anlaşmazlık” değil, aynı zamanda bir “anlaşılamama” sendromuna dönüşüyor..
Çocuklarımız, dijital dünyanın hızına ve görsel bombardımanına alışmışken, bizim onlara sunduğumuz “yavaş”, “sözlü” ve “somut” dünyayı anlamakta zorlanıyorlar. Onlara kendimizi dinletemediğimizde, onlarla gerçek bir bağ kuramadığımızda kendimizi hayal kırıklığına uğramış hissediyoruz. Ve bu hayal kırıklığı, çoğu zaman öfke, uzaklaşma veya pasif direnç olarak geri dönüyor. Peki, bu labirentten çıkış yolu var mı? Sanırım anahtar kelime “samimiyet”. Çocuklarımız, bize “mükemmel” ebeveynler olduğumuzu ispatlama çabamızdan çok, kusurlarımızla, zaaflarımızla, ama en önemlisi samimi varlığımızla ilgileniyor. Onlar, bizim “başarı hikayelerimizden” çok, bizimle birlikte “hata yapma ve öğrenme” deneyimlerini yaşamayı arzuluyor..
Belki de onların dijital dünyasına girmeyi reddetmek yerine, o dünyada onların rehberliğinde küçük adımlar atmalıyız. İlgi alanlarına gerçek bir merakla yaklaşmalı, yargılamadan dinlemeli, ekranın ötesindeki “gerçek” kendilerini keşfetmelerine alan açmalıyız. .
Belki de modern ebeveynliğin en büyük sınavı, “mükemmel olma” illüzyonundan vazgeçip, çocuklarımıza sadece kendileri olabilme özgürlüğünü tanımakla başlıyor. Onları anlamaya çalışırken, aslında kendimizi de yeniden keşfediyoruz. Göz göze bakmak, ekrandaki piksellerin ötesinde bir gülümseme yakalamak, el ele tutuşup kısa bir anlığına da olsa dijital gürültüden uzaklaşmak… İşte o an, o küçücük an, belki de o hayal kırıklıkları labirentinden çıkışımızın ilk adımı olacaktır. Sizce de bu “dijital gölgede büyüyen nesiller” ve “Ebeveynlik 2.0” çağında, asıl kaybolan, o basit insani temas, sıcacık bir sarılma değil mi?

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Artık alarm veriyor Konya’nın içme suyu da tehlikede

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.