İsrail’deki siyaset ve asker şahıslar İran’a karşı askeri bir saldırı içinde olduklarını defalarca söylemiştir. Oysa 2005 yılında İsrail Genelkurmay başkanı İran’ın İsrail’e, hele ABD’ye karşı acil bir tehdit oluşturduğunu kesin bir dille reddetmiştir. Nitekim yakın zamanda ABD destekli bir saldırı olmuştur. Yazar İsrail’in İran’a yönelik hava ve komandolarla yapacağı saldırının ABD güçleri için felaket boyutunda askeri sonuçlar doğuracağı, bu saldırının ABD yanlısı Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerde rejim değişiklerine sebep olacağını da uyarmıştır. Ayrıca İran ile genişletilmiş Şangay İşbirliği Örgütü’nün Amerika’nın menfaatlerine aykırı olacağını da belirtir.
Yazar, Danimarka’da 2005 yılındaki Hazreti Peygamberimizin güya karikatürlerinin çizilmesini inceler ve bazı sorular sorar: Neden Danimarka? Karikatürleri çizenin siyasi geçmişi nedir? Çıkan krizden kimler faydalanıyor? Arap/Müslüman protestolarının mahiyeti nedir? İsrail gizli servisi Mossad Batı’nın Müslüman dünya ile çatışmasından ne bekliyor ve bunda nasıl bir rol oynuyor? Ulaştığı sonuç, Mossad’ın Avrupa’daki faaliyetlerinin merkezi Danimarka’dır. “Köleliklerinin karşılığında Danimarkalılar İsraillilerden değerli eğitim alıyorlar. Her üç yılda bir, Danimarka istihbarat yetkilileri Mossad tarafından düzenli bir seminere katılmak üzere İsrail’e gidiyor.” Karikatürlerin düzenleyicisi de Ukraynalı bir Yahudi gazeteci. Amacın da Müslümanlarla Batının arasını bozma girişimi olduğunu kaydeder. Mossad’ın politikası Orta Doğu ve Batı arasında kamuoyunu kutuplaştırarak gerilimi tırmandırmak ve İslamcı muhalifleri Batı kamuoyu gözünde şeytanlaştırmak için bahaneler uydurmaktır. Tabii sonrası İsrail’in soykırım yapmasının Batı kamuoyunda meşru görülmesi çabaları…
Terör uzmanlarının da kullandıkları dili analiz eden kitapta, ortak dil kullanan terör uzmanları ince bir bilimsel jargon altında aşırı ideolojik davranmalarının nedenlerini belirtir. İsrail’in uyguladığı sistemli ve kapsamlı şiddete, soykırıma karşı körlük içinde olurlar. Ama hep medeni ve üstün görme hastalığındadırlar. Irak’ı işgal edince tüm toplumda kaos oluşturmuşlar, tecavüz etmişler, yağmalamışlar, öldürmüşler (şimdi Gazze’de açlığa mahkum bırakmaktalar, özellikle çocukları başlarından ve göğüslerinden keskin nişancılarla öldürdükleri gibi) böylece tüm toplum hangi inançtan veya görüşten olursa olsun, güçlü muhalif gruptan yana olmaktadır. Böylece yazara göre bu toplumlarda itici güç dinden ziyade siyaset olmaktadır. Bunun için solcu, seküler, milliyetçi veya dindar olanların Müslüman kitle tabanına karışmasını şaşırtıcı görmez.
Yazara göre “başarısız devletler” tanımı, Batı yanlısı vekil militaristlerin yıkıma uğrattığı veya IMF ve Dünya Bankasının denetiminde ve himayesinde Batılı bankalarca talan edilmiş ulusların çöküşünü tanımlamada kullanılmaktadır. Yazar Batıda eğitilen ve gayri meşru servetlerini Batıya transfer eden yöneticilere dikkat çeker ve terör uzmanlarının bu yöneticileri kendi yetiştirdiklerini, sonra başarısız ilan ederek kendi üretimlerini inkar ettiklerini belirtir. “Emperyal ideologlar için başarısız devletler tanımlaması, aslında Batı yanlısı işbirlikçi rejimlerin istikrarlı bir neo-liberal rejim kuramamalarının örtük ifadesidir; bu ise, başarılı Avrupa-Amerikan emperyal müdahalesini meşrulaştırmak adına ileri sürülür; tıpkı işgal sonrası Kosova, Afganistan, Irak ve Haiti’de olduğu gibi: buralarda beyaz kadın ticareti, uyuşturucu kaçakçılığı, savaş ağaları ve ölüm mangaları, ABD’ye ait helikopterlerin sorunlu mahalleler üzerinde dolaşıp ateş açması eşliğinde sürmektedir.” Artık insanlar hangi konumda olurlarsa olsunlar emperyal iktisadın gölgesinde günlük yaşamlarında kontrol noktalarında geçmekte, işyerleri yıkılmakta, evleri işgal edilmekte, karaborsadan alışveriş yapmakta vs.
Kendilerine terör uzmanı denenlerin, aslında imparatorluk devletine hizmet eden, üniversitelerde saygın konumlara sahip olan, medyada boy gösteren kimseler olduklarını, ama savaş alanlarından uzak olsalar da ön cephelerde, işkence odalarındadırlar, diye hallerini tasvir eder.
İntihar bombacılarının eylemleri ve tutumlarının da yer aldığı kitapta, Anglo-Amerikan dünyada İslam dinide kutsal sayılan değerler, ahlak, din ibadetler ve kutsal metinlerin aşağılanarak değersizleştirilmesi ve bastırılması hareketleri askeri, polis ve siyasi yapının yeniden inşası olarak görülmektedir. Gazze’de tüm halk kökünden sökülmek üzere soykırım yapılmaktadır. Bazı emperyal güçler kendilerine hizmet edecek yerel seçkinlerle oraların tüm kaynaklarını sömürürler. Irak’ta ve Afganistan’da yapılanlar; önce topyekün işgal, yağmalama aşağılama yok etme şeklinde olmuştur. Yazar, burada Anglo-Amerikan halkları ile İslam ve Arap halkları arasında bir uzlaşmanın ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Nürnberg mahkemelerine benzer bir savaş suçları mahkemesi ile sağlanabileceğini önerir. Burada insanlığa karşı suç işleyen, başta ABD başkanları, İngiliz Başbakanı yargılanmalı ve cezalandırılmalı görüşündedir.
Kitapta İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırılarını eleştirmesinden dolayı N. Chomsky gibi yazarların Yahudi kuruluşları ve medyanın hedefi olması da eleştirilmektedir. Oysa Petras bu gibi yazarların düşüncelerini de eleştirir. Zira bunlar, İsrail yanlısı lobiyi diğer lobilere benzetirler. ABD’nin Ortadoğu politikasını büyük petrol ve askeri-endüstriyel şirketler belirlemektedir, İsrail’in çıkarlarıyla ABD’nin çıkarları örtüşüyor; ABD’nin Ortadoğu’daki tutumu, dünyanın diğer bölgelerindeki tutumuna benzer, tezlerine karşı çıkmaktadır. ABD’nin İsrail yanlısı politikalarının ciddi maliyeti yanında diğer bölgelerdeki savunma kapasitesini ciddi olarak zayıflattığını, İsrail’deki yerleşimcilere sağlanan yardımları ABD’nin kendi halkının maruz kaldığı Katrina kasırgası mağdurlarına yapmadığını belirtmektedir. İsrail’e bağları nedeniyle ABD’li petrol ve gaz şirketleri pazarlarını kaybetmektedir. Gerçekten Çin’in pazar kazanmasının bir sebebi bu olabilir mi? Yazar, Siyonistlerin artan güçlerinin hem ABD içinde anti demokratik uygulamaları artırdığını, hem de jeo-stratejik ve enerji maliyetlerine yol açtığını belirtmektedir. Dolayısıyla yazar, savaş karşıtı hareketlerin ve entelektüel muhalefetin simgesi görünen Chomsky’in eksikliklerini de belirtmektedir. Bunlardan birisi de İsrail’in operasyonel hale gelmeden önce ABD’den yeni yüksek teknoloji askeri donanımı almasıdır. Burada haksız rekabet ve ticaret anlaşmalarının ihlal edilmesi, hatta Çin’e yüksek teknoloji silah satmasıdır. Anlaşılan İsrail, koruması altındaki emperyal gücü aldatmaktadır.
Yazara göre ABD Irak’ta hezimete uğradı, Irak’ta binlerce insanın, çocuğun katline, ülkenin altyapısının, entelektüellerin, tarihinin, kültürünün yıkılması pahasına… Bu sebeple ABD’nin Irak savaşını neden başlattığı ve neden kaybettiği er geç sorgulanacaktır. Ortadoğu’da ABD’nin savaş politikasında Siyonizm’in büyük yönlendirmesi vardır. ABD bölgede nüfuzunu kaybetmektedir. İsrail bölgede demokratik, özgürlük ve evrensel değerlerin olduğu, Arapların ise diktatörlükler olduğu söylense de, İsrail’de evrensel değerlerin uygulanmadığı, haklara tecavüz edildiği, şimdi Gazze’de soykırım yapıldığına dair binlerce kanıt vardır. İsrail’deki Hristiyanlara ve Araplara ikinci sınıf muamelesi yapıldığı, Filistinlilere işkence ve şimdi soykırım yapıldığı, İsrail’in komşularını tehdit ettiği aşikardır.
Zamanla pek güçlüler, toplumlar ve devletler zayıflamakta, güçlerini toparlayamamaktadır. Bunun yaşadığımız örneği Sovyetler Birliği idi. 1917 Bolşevik ihtilalinden bir süre sonra dünyanın ikinci gücü olmuştu. Ancak milyonlarca insanı katletmiş, soykırımı yapmış, inanç ve ibadet hürriyeti adına her ne varsa düşmanlık etmişti. 1980’lerin başında hem ideolojisi hem de idaresi dağıldı. Afganistan müdahalesi bu ülkenin sonu oldu, imparatorluğu bir asır bile olmadan tarihe gömüldü. Günümüzün Amerika’sı da pek farklı gözükmüyor. Kumarhane (casino) kapitalizmi sosyalist, komünist düşünceden pek farklı değil, zira bunlar ikizlerdir. Biri olmadan diğeri olmaz. ABD asker devlet, çünkü ikinci dünya savaşında nüfusunun yüzde onu askerdi; üstelik ordusunun büyük bir kısmı uzak bölgelerde. Bu durum, iç sorunlara askerlerin daha az karışmalarını sağlıyor, ama diğer yandan bir zafiyet oluşturuyor. Amerika’nın iç sorunlarının fazla olduğu, kırılgan kesimlerin epeyce fazlalaştığı zaman zaman nüksediyor. Bunlar işin görünür tarafı, görünmeyen yönlerini bazen buradaki yazarlar kaleme alıyorlar.
Toptancı inkarlar veya kabuller ciddi sıkıntılar verir. Bu sebeple olayların analizinin detaylı olarak yapılmasında fayda vardır. Arap ülkelerinde hatta İslam ülkelerinde bu kadar doğal servet, enerji kaynakları olmasına rağmen neden bunlar iyi kullanılamıyor? ABD ve Batılı devletler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya ve Japonya’ya da pek çok ambargo uyguladılar ama onlar iktisadi kalkınmalarında önemli mesafe aldılar, en azından sefil durumda değiller. İslam dünyası veya Araplar kendi aralarında birlik kurarak asgari güvenlik şartlarını oluşturamaz mı?
Kitabın yazarı Siyonist İsrail Lobisinin tarihi temellerine fazla girmemiştir. Yine Siyonizmin dayandığı dini ve inanç esasları üzerinde durulmamıştır. Bununla birlikte Siyonist lobinin Amerikan çıkarlarına ve devletine, vatandaşlarına verdiği zararı belirtmesi bakımından dikkat çekicidir. Osmanlı Devleti/imparatorluğu çok farklı dini inançları, ırkları, etnik grupları yüzyıllarca barış içinde tutabilme gücü ve yeteneğini gösterdi. Ama günümüz emperyal güçlerinin bundan çok uzakta oldukları görülüyor.
Kaynak: Adem Esen
MISIR KOÇAN KURDU
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.