“Kur’ân-ı Kerîm’de abdestle ilgili olarak “Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- topuklarla beraber ayaklarınızı yıkayın.” (el-Mâide, 5/6) buyrulmaktadır.
Ehl-i Sünnet mezheplerinin tamamı, bu âyet-i kerîmede emredilenlerin; yüzün, dirseklerle birlikte kolların ve topuklarla birlikte ayakların yıkanmasının farz olduğu konusunda görüş birliği içindedirler (İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid,1/21-22).
Hz. Peygamber ve ashabının abdest alırken ayaklarını yıkadıklarına dair tevatür derecesine yakın bir şekilde nakledilen hadisler (Buhârî, Vudû’, 7, 24, 28, 38-39, 41-42 [140, 159, 164, 185-186, 191-192]; Müslim, Tahâret, 3-4, 18 [226, 235]; bkz. Kettânî, Nazmü’l-mütenâsir, 59) ayakları yıkamanın farz olduğuna delildir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.), abdest alırken ayaklarını mesh eder gibi yıkayıp da topuklarına su ulaşmayan kişileri gördüğünde, “Topukları ateşte yanacakların vay haline!” (Buhârî, Vudû’, 27, 29 [163, 165]; Müslim, Tahâret, 25-30 [240-242]) buyurmuştur. Yine Hz. Peygamber’in (s.a.s.), abdest alıp da ayağı üzerinde kuru yer kalan birisi yanına geldiğinde ona, “Dön de abdestini tam al” (Müslim, Tahâret, 31 [243]) buyurmaları, abdestte ayakların yıkanmasının farz olduğuna delildir. Yukarıda verilen deliller, abdestte çıplak ayak üzerine mesh etmenin caiz olmadığını göstermektedir.”
“Abdestte ayakların yıkanması veya mesh edilmesi hükmüne sadece abdest ayetinin delaleti ile ulaşmak mümkün gözükmemektedir. Zira bu konuda ayet mücmel olup hükme delaleti kati değildir. Bundan dolayı ayet beyana muhtaçtır ve mübeyyin de Hz. Peygamberdir. Hz. Peygamber’den abdest ile ilgili gelen kavli ve fiili tüm rivayetlerin asgari müştereği, abdest alırken ayakların yıkanmasıdır. Hadis ve fıkıh ilminde otorite olan âlimler rivayetlerdeki asgari müştereği manevi mütevatir olarak değerlendirmişler; Hz. Peygamber’den ayakların yıkanması dışında hiçbir rivayetin sabit olmadığını ve bunun üzerinde sahâbe icmâının olduğunu ifade etmişlerdir. Meshe dair gelen rivayetleri ise metin veya senet açısından problemli görerek şaz kabul etmişler ve bunların hükme medar olmadığını söylemişlerdir.
Zeydiyye ve İbâzıyye gibi Şiî ve Hâricî mezhepler dahil İslâm dünyasının kahir ekseriyeti abdestte ayakları yıkamanın farz olduğu görüşünü, Hz. Peygamber’den ve sahabeden gelen rivayetlere bina etmişler ve bidayetinden itibaren hükmü böyle uygulayagelmişlerdir. Ancak Şîa’nın İmâmiyye grubu masum imamların görüşüne tabi olarak çıplak ayağı mesh etmenin farziyetine hükmetmişler ve ayağını yıkayan kişinin abdestinin batıl olduğunu söylemişlerdir.
Haddi zatında bu coğrafyada asırlardır Müslümanlar abdest alırken ayaklarını yıkamışlar ve bunu hiçbir zaman problem olarak görmemişlerdir; günümüzde de bu böyledir. Ayaklarını yıkamak zorunda kaldığı için abdestten ve namazdan uzaklaşan Müslümanlar da söz konusu olmadığı gibi ayaklar mesh edildiğinde abdestin farzının yerine geldiğini söyleyerek abdest alan ve namaz kılan kişilerin sayısı da artmayacaktır. Çünkü namaz kılmamanın çok daha faklı kronik sorunları vardır ve sorunlardan biri, bildiğimiz kadarıyla, hiçbir zaman ayakların yıkanması olmamıştır. Ancak namaz kılan Müslümanlar arasında mesh görüşünü yayarak ayağını yıkayan Müslümanların ayağını mesh etmelerine neden olmak dinî bir sorumluluğu da beraberinde getirecek ve bu problem zamanla toplumda fitneye sebep olacaktır. Bu nedenle, dinî meselelerde ve bilhassa ibadetlerle ilgili konularda dinî anlamlandırırken Kur’ân ve sünnet çizgisine bağlı kalmak, Müslüman toplumun selameti ve geleceği açısından büyük önem arz etmektedir.”
“Sünnî dört mezhep ile Hâricîler ve Şîa mezheplerinden Zeydiyye’ye göre abdest alırken ayakları yıkamak farz olduğu halde, İmâmiyye (Ca‘feriyye) Şîası, ayakların yıkanmayıp çıplak olarak üzerlerine meshedilmesi gerektiği görüşündedir. Bu ihtilâf, abdestle ilgili âyette bulunan bir okuyuş (kıraat) farklılığından ileri gelmektedir. Abdest konusunda Hz. Peygamber ve ashabının tatbikatına aykırı olan İmâmiyye’nin bu görüşü diğer mezheplerce reddedilmiştir. Hz. Peygamber’in sünnetiyle sabit olan “mest üzerine meshetmek” ise Sünnî mezheplerce benimsenirken Hâricîler ve Şiîler tarafından kabul edilmemiştir.”
Kaynak: Hüseyin Toptaş
ULAŞIMDA YENİ MÜJDELER