Bunları söylemek için artık çok geç olsa da ben yerimi bildirmek amaçlı bu yazıyı yazıyorum. Yazdıklarım günümüze değil gelecekteki çocuklara ait bir manifestodur. Artık fabrikalaşmış kentler yaratıyoruz. Beton, asfalt, yapay yeşil kırıntıları ve arabalar… Bu sürece dur demenin çok gerisinde kaldık. Yaşım itibari ile 30-40 sene önceki kent- mimarlık ve şehir planlaması gibi tartışmalara katılamasam da o dönem birçok meslektaşımız “kentleşmeye hayır” dedi, mücadeleler verdi fakat kazanan her zamanki gibi para oldu. Bu konunun birçok ayağı var. Müteahhitler, halk ve yönetim… Kolay ve hızlı para kazanma hırsı bazı müteahhitlerin gözünü kör etti. Bir çoğu olmayan paralar ile işlere girdi. Koca koca inşaatlar bir şekilde bitirildi ve satıldı. Daha yüksek bina, daha çok ev, hızlı ve kolay para… Peki hangisi yapı üzerinde tecrübeye ve bilgiye sahipti? Tabi ki her iş gibi bu işler de ‘kervan yolda düzülür’ hesabıyla ilerledi. Yarım yamalak ve düzensiz… Devlet ise para yönetme politikası olarak inşaat sektörünü seçmişti. İnşaat işi diyerek geçmeyelim. Tam 200 sektörü doğrudan etkiliyor. Devlet için ise iç piyasada dönen hızlı para ve istihdam… Gerisi Şam’da kayısı… Ve gelelim bizlere… Konunun en azılı suçlusu! Doymak bileyen, aç insan nefsi. Bütün işleyen çarka çanak tutan ve “Haydi daha çok evin yapın da, satın alalım” diyen bizler. Ben, sen ve etrafımız! “Şu bölgede evler yapılıyormuş alalım da yatırım olur, 300’e alır 500’e satarız” gibi bir mantık ile bütün kentleri mahvettik. Her yer yüksek, sadece beton ve camdan oluşan çirkin binalar ile doldu. Sadece şehirliler bunu yapmadı. İnsanlar köylerden, ilçelerden kaçıp kaçıp buralara akın etti. Artık her yer üst üste binen binalar ve balık istifi insanlar ile dolu. Neydi herkesi bir araya toplayan şey? Tabi ki para, konfor ve büyük şehirli olmanın şatafatı… Ama insanoğlu eskiyi özler oldu. Sizce bu dönemde bu kadar antika merakının genele yayılması ne için? Ya da insanlar neden köylerine dönme üzerine hayaller kuruyor? Sosyal medya üzerinde doğal yaşam konulu çalışmalar nasıl da milyonlarca izleniyor? Artık bu kentlerin gölgesi, rüzgarı, sıcağı farklı! Gölgelerimiz koca binalar oldu, rüzgarımız egzoz dumanı, sıcağımız ise asfaltın saçtığı yansıma… Şöyle bir gözümüzü kapatıp herhangi bir şehre götürülsek ve gözlerimiz açılıp “burası neresi?” diye sorulsa, sizce kim bilebilir? Konya’nın Ankara’dan, Bursa’nın Sivas’tan ne farkı kaldı? Havası, binaları, sokakları aynı… İşte bu faktörlerden ötürü ki insanoğlu doğasını arar oldu. O eski bir pikap ile köyünü hatırlıyor, özünü köy hatıralarındaki kırıntılardan topluyor. Hayattan koparılmış ve sadece başkaları için çalışan insanlar oldunuz, olduk! Toplum bunu farketmez ise bu makineleşen yaşam çarkı insanları tamamen yutacak. Bizlerden geriye sadece duygudan yoksun, yorgun ve mutsuz birer robot(!) parçası kalacak. “Doğa insanın bir parçası değil insan doğanın bir parçasıdır” Bunu unutmamak dileği ile… Sevgi ve saygılar…
Kader anlayışındaki hatalı düşünce imanı zedeler (2)