İnsanlığı ve nicelerini elleriyle büyüten doğa, kendi kaderini yazar… İlk insan geldi dünyaya; baktı ve araştırdı… Ateşi keşfetti; depremlerle, yanardağlarla irkildi. Bir kadın sevdi; üredi, yayıldı. Doğaydı ona kucak açıp besleyen… İnsan yayıldıkça büyüdü, büyüdükçe keşfetti, keşfettikçe de unuttu! Ona bakanı ve büyüteni…Ve bir savaş başladı, sonsuzcasına… Bir köleye davranırcasına hoyrattı insanoğlu… Yaktı, yıktı, bolca tüketti… Ve beklenen son geliyor! Artık savaşın sonu göründü. Galip gelircesine savaşan insan bilmiyor muydu yenileceğini? Doğa büyüyen güçlenen bir köle misali insanoğluna kinle yumruğunu vurmaya hazırlanıyor. İnsan ise hala kölenin güçlü sahibi sanıyor kendini. Bilmiyor ki asıl sahip doğa! Savaşmak yerine doğanın anne şefkatinde ki kollarına kendini salmalı, baba hiddetinde ki ellerine de bir adım geri durmalı… Zaman artık bir adım geri durma zamanı…Baba hiddetini de aşan doğa, düşmancasına insana saldıracak. Önlemler almadıkça da kendi sonunu getirmeye adım adım ilerliyorsun… Zaman kurtuluş zamanı iken bir gündem doğageldi… Bu bacalara bir filtre takmalı mı takmamalı mı? Teşekkür edenler, azar yiyenler, oylamaya katılmayanlar, kanun teklifi verip sonra geri çekenler vs vs… Magazinsel işler bunlar! Dur ve aylardır incelemediğin yüzüne, ellerine bak. Hiç incelemediğin göz bebeklerini incele…Doğanın sana verdiklerini gör. Bir sor kendine bu dünyanın neresine aitsin. Ve her kime inanıyorsan ona şükret! Sakın ola şunu unutma; bu savası kaybeden her daim sen olacaksın. Doğaya ne kadar zarar verirsen ver doğa kendini tamir edecek! Yok olan insanlık ve sen olacaksın… Şimdi soruyu sana sorayım. Bu filtre takılmalı mı takılmamalı mı? Sevgi ve saygı ile… mutlumuhammethabib@gmail.com
‘Engelliler’ değil, ‘En güzeller’ demek gerek