Verilmeyen bir selamla karşı karşıyasınız, bir insan çok yakınınızdan geçip gidiyor,selam vermiyor, yüzünüze bomboş bakıyor ya da hiç bakmıyor. Yapacak bişey var mı? Yok. Siz birtakım insanların yanından geçiyorsunuz, selam veriyorsunuz, karşı tarafta tık yok. Sizi yok farzediyor, ya da önemsemiyor. Yapacak ne var? Hiçbir şey yok. Veya siz o insanlara selam vermeden geçip gidiyorsunuz. Gene yapacak bişey yok.
Günlük hayatımızda, çeşitli zeminlerde, çeşitli zamanlarda bu durumlarla karşılaşıyoruz. Böyle manzaralar bütün toplumlarda az veya çok görülüyor. Ne var ki, ülkemizde son yıllarda bu daha çok arttı gibi geliyor bize. Asansörün önünde bekleşenlere yaklaşırken selam vereceğiz ama, ya almazlarsa diye endişeleniyoruz. Nitekim bilhassa bayanlar arasında selam almayanlar çok oluyor. Bayanlar verilen selamı aldıkları zaman, selam verenin tanışıp konuşmak istediğini zannediyorlar, halbu ki bu çok zayıf bir ihtimal. Böyle olsa bile, bunu reddetebilecek kadar özgüvenleri olmalı artık bu insanlarımızın. Bu görüntüler büyük şehirlerimizde daha çok oluşuyor. Anadolu’nun küçük şehirlerinde, ilçelerinde bu olumsuz manzaralar daha azdır, bunu biliyoruz. Hele köylerimizde selamlaşma daha yagındır.
Kibirli insanların da başkalarına pek selam vermediklerini biliyoruz. Onları da kendi dünyalarına bırakabiliriz.
Oysa bizim geleneklerimizde ve hatta yüce dinimizde selamlaşmanın yeri büyüktür. Bu konuda, Kuranı Kerimde ayet bile vardır: Nisa Suresi 86.cı Ayet der ki, “Bir selam ile selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeli ile selamlayın yahut aynısı ile karşılık verin.” Bir hadisi şerifde de şöyle deniyor:”Bir meclise uğradığınız zaman selam verin, oturmak icabediyorsa oturduktan sonra da selam verin, kalkıp giderken gene selam verin.”
Geçenlerde Ankara’da, arı gibi işleyen bir köfte lokantası zincirinin bir şübesinde, yemek yemeye gelen müşterilerin, oturmak için uzun kuyruklar içinde bekleştiklerini gördüm. Büyük salona göz attığım zaman gördüm ki, o kuyrukta bekleyenlerin hepsi için yeterli yer var. O zaman aç aç bu insanların beklemelerinin sebebini anlamak zor olmadı. Hiç kimse veya hiçbir grup, masa yeterli büyüklükte de olsa, başkalarının yanına oturmak istemiyor. Demek ki, birbirine az selam veren toplum, aynı masada yemek deistemiyor (!). O lokantada ben ve hanımım, hiç beklemeden uzun bir masanın ucundaki boş yere hemen, “müsaade eder misiniz? “ diyerek oturduk ve yemeğimizi yedik. Oturduğum yerden kuyruktaki aç bekleyen insanlara acıdım desem yanlış olmaz.
Şehirlerarası otobüslerde, diz dize oturarak saatlerce yolculuk yaptıkları insanla selamlaşmayan, konuşmayan insanlara rastlıyoruz. Bütün bunlar toplumumuzda, insanlarımızın birbirlerine pek sevgi-saygı duymadıklarını gösteriyor. Bu,“Yaradılanı yaradandan ötürü sevmemizi” öğütleyen dinimize de aykırı.
Her gün medyada yaptıkları konuşmalarda, avazları yettiği kadar bağırarak,ve insanlarımızı ötekileştirerek siyasal görev yapan insanlarımız, ülkemize kötülük yapıyorlar. Bu sevgi azlığının en önemli sebebi budur.Bunlara şunu söylüyoruz: “Ne bağırıyorsun Be ! Haklı insan bağırmaz, ancak haksızlar bağırır.”
Saygılarımla.