Dinimiz İslam konusunda, günlük hayatta yaşadıklarımızı, düşündüklerimizi, duygularımızı, aklımıza takılan noktaları, açık yüreklice yazmak için din alimi olmak gerekmez diye düşünüyorum. Dinimiz bizatihi (kendisi zaten) her çeşit hayat olayı karşısında, inananlarına anlaşılır şekilde yol gösteren esasları içeren, mübarek kuranı-kerimi insanların hizmetine koymuştur. Diyanet bilginlerimizin, müftülerimizin ve din adamı olduğunu söyleyerek ortalarda dolaşan birtakım insanların dinimizi iyi ve kolay anlamamızı istemediklerini söylemem basitlik olur mu bilmiyorum. İnanan, bunları dinlerken anlayamadığı ölçüde onları gözünde yükseltiyor. Hele araya Arapça ezber kuran bölümleri kattıkları zaman, inananın uhrevi ve samimi itaati daha da artıyor. Ancak şu kadarını söylemeliyim ki, bu insanlar adeta, dinimizi yürekten inançla benimseyip hayatımıza uygulamamızı, istemiyorlar veya içinde bulundukları gafleti fark etmiyorlar.
Toplumumuzun dini hayatının ihtiyaçlarını karşılamak üzere görevlendirilen ve devletin büyük maddi desteğine sahip Diyanet İşleri Başkanlığı ise büyük bir işlev eksikliği içindedir. İnsanlarımızın yürekten inançlı kalplerine, beyinlerine gelen sorulara bu başkanlık asla tatmin edici cevaplar vermemektedir. Benim mütedeyyin dindaşım, Arapça öğrenemediğine göre, hayatının hangi safhasına kadar, kuranı-kerim bölümlerini, namaz dualarını Arapça’dan anlamamaya devam edecek? Güzel camilerimizin huzurlu kubbelerinin altında ne zamana kadar, yüce Allah’ın söylediklerini anlamadan dinleyip oturacağız? Anlamadan dinlemek ağırımıza gidiyor dememi lütfen mazur görün. Son ramazan bayramında Konya Kapı Camisi girişinde, sallanarak kuran okuyan bir müslümanı uzunca süre seyrettim. Bir teknik meslek sahibi olarak kendi kendime sordum, bu insan bundan ne fayda gördü? Evet kendince, mübarek günde Allah’ın kelamını okuyarak huzur bulduğunu tahmin ediyorum. . Ama Allah orada ne diyor acaba diye, düşünemedi bile. Eğitilmemiş ki. Bu örneği milyonla çarpabiliriz.
Peki, ne zamana kadar biz Türk Müslümanlar, anlamadan dinleyeceğiz, anlamadan okuyacağız, anlamadan namaz kılacağız? Diyanet İşleri Başkanlığı’nın imamları, müftüleri, anlamadan dinleyen cemaati daha çok seviyorlar galiba? (!)
Kuranı-kerimin ayetlerine, Hz. Peygamber’in sözlerine ve hayattaki davranışlarına, bunların yorumlarına dayalı olarak, bireysel ve toplumsal yaşamı düzenleyici esaslar manzumesi, dini planda şeriat olarak adlandırılıyor. Bu nokta bile, İslam dininin insan aklına en uygun ve pragmatik (faydacı, gerçeğe ve eyleme yönelik) bir din olduğunu göstermektedir. Modern zamanda, laiklik yoluyla, manevi hayat ve maddi hayat birbirlerinden ayrı tutularak iyi sonuçlar alınmış. Ancak akılcı dinimizin faydacı, gerçekçi ve uygulamacı yönünden, anlamayarak nasıl faydalanacağımız meçhül kalmaya devam etmektedir. Saygılarımla.