Çölyak...Nam-ı diğer glütensiz hayat. Yani buğday, çavdar, yulaf ve tahıl ürünlerinin tüketilmesinin, yenmesinin yasak olduğu hastalık.
Düşünsenize; pastalar, börekler, çörekler, bisküviler kısacası bu tarz lezzet dolu yiyecekleri ancak rüyalarınızda yiyebileceğiniz onlarca nimet...
Bakıp, kokusunu alıp ağzınızı sulandıran ve görsel olarak da göz zevkinize hitap eden harika gıdalar. Görünce, nefsinize sözünüzü zor dinletebildiğiniz tatlar... Bakıp bakıp iç geçirdiğiniz türden! Marketlere gittiğinizde başınızı öbür yana çevirip, oradan hızla uzaklaştığınız glüten dolu reyonlar... Pastanelere adım atmak istemediğiniz hastalık türü!
Hele bir restorana, kafeye veya lokantaya gittiğinizde menüye melül melül baktığınız, yiyebileceğiniz yemek çeşidinin neredeyse hiç olmadığı ve millet şapur şupur yerken sizin yutkunarak ya başınızı öne eğdiğiniz ya da dışarıyı izler gibi yaptığınız hastalık!
Ahh bir de eş dost olarak gittiğiniz grup yemeklerinde durumunuzu bilmeyenlere kendinizi anlatmak zorunda kaldığınız ve hatta belki de bazen, sanki yiyecek seçermiş gibi olan hallerinizle başkaları tarafından içten içe "nazlı ya da mız mız" damgası yediğinizi hissettiğiniz tuhaf hastalık.
Fırından yeni çıkmış sıcacık bir dilim ekmeğin üzerine tereyağını sürüp yemeyi özlediğiniz, bir gevreği (simidi) bir tutam beyaz peynirle harmanlamayı özlediğiniz, kestiğiniz doğum günü pastanızı bile uzaktan seyrederek, sadece servis etmekle yetindiğiniz ve sizi tüm bu sebeplerden ötürü diğer insanlardan ayıran hastalık!
Bir davete ya da bir ev ziyaretine gittiğinizde, ev veya davet sahibinin hazırladığı envai çeşit yiyeceklerden hiç birini yiyemediğiniz için ev sahibine kendisini eksikli hissettiren ve sizin de her seferinde "eminim harika olmuştur ama ben yiyemem" ya da " sorun değil, ben alışkınım bunları yememeye" diyerek, ev sahibinin üzüntüsünü gidermeye çalıştığınız hastalık!
Benim, bu yaşam tarzıyla tanışmam kırkımdan sonra oldu. 40' ıma kadar sizler gibi normal bir şekilde ve normal ölçülerde yiyip içebilen sağlıklı bir insanken, maalesef 2.5 sene boyunca uygulanan yanlış tedaviler sonucunda bağırsaklarımın çökmesiyle birlikte tanıştığım hastalık oldu kendisi!
Ve nihayet 3 senenin sonunda zordan toparlanan immün sistemime hatıra olarak kalan ve bana yeni gıda alışkanlıkları kazandıran hastalıktır kendisi.
Yeni düzen, yeni bir hayat ve yepyeni alışkanlıklar!
Bu yeni düzen sadece çölyakla sınırlı kalsa iyi! Başkaca ilavelerin de takılıvermesiyle peşine ben, 40' ımdan sonra başka bir ben olarak vücut buldum yine! "O ilaveler de diğer yazı konuma başlık olsun" düşüncesiyle yeniden dönüyorum konuma, yani çölyaklı yaşama.
Dışarıda yiyecek bir şeyler bulabilmenin sıkıntısı ve karnını doyurabilmenin hayatınızı adeta eziyete çevirdiği bu hastalıkta "yasak" olanları yediğinizde başınıza gelecekleri kısaca şöyle özetleyebilirim;
Yedikten birkaç saat ya da birkaç gün sonra,
*Sizi iki büklüm yapan bir karın ağrısı,
*Kramplar,
*Eklem, kas ve kemiklerde beliren müthiş ağrılar,
*Baş ağrısı,
*Halsizlik, yorgunluk, bitkinlik (öyle ki, ayağa bile kalkmaya dermanınız olmaz çoğu zaman)
*Diş eti ağrı ve kanamaları,
*Uykusuzluk
*Stres
*Zaman zaman göz bozukluğu
*Cildinizde kızarmalar, kaşınmalar veya dökülmeler.
*Zaman zaman el ve ayak parmaklarınızda uyuşma ve hissizleşme.
Bende olanların sadece bir kısmı bunlar. Yaşa, bünyeye ve çölyak çeşidine göre bu semptomlar kişiden kişiye farklılık gösterebiliyor olsa da üç aşağı beş yukarı ben ve benim gibilerin glutenli gıdalar tükettiğimiz zamanki halleri bu şekilde oluyor.
Şayet bu ürünleri tüketmekteki ısrarımız devam ederse pek çok hastalıkla birlikte sonumuz, ince ve kalın bağırsak kanseriyle tanışmamızla noktalanıyor.
Zira, bu hastalığın bir tedavisi yok.
Sıkıntılarımız bununla da bitmiyor üstelik!
Bu, dağın sadece görünen yüzü! Görünmeyen yüzünde öyle ciddi sorunlar yaşıyoruz ki!
Durun, biraz da onlardan bahsedeyim size de belki o zaman ya halinize şükreder ya da sahip olduklarınıza daha sıkı sarılır ve belki de sizin dışınızda var olan başka hayatlara daha fazla saygı duyarsınız!
Mesela, bizler ekmek bile bulamıyoruz! Yok, yok, yok... Avrupa'daki marketlerde çölyak hastaları rahatlıkla ürün bulabilirken, bizdeki marketlerde satılan hiçbir ara gıda olmadığı gibi, çölyak ekmeği bile yok. Özel olarak üretim yapan birkaç firmanın birkaç ürünü varsa da onlar da oldukça pahalı. Tıpkı ceza gibi! Hem hastalığı yaşıyoruz hem raflarda yiyecek bir şey bulamıyoruz hem de bulduğumuz iki üç çeşit ürüne de tonla para ödemek zorunda kalıyoruz. Dedim ya, tıpkı ceza öder gibiyiz! "Neden bu hastalığa kapıldın, al sana ceza!" der gibi.
Son iki üç yıldır büyük marketlere çölyak hastaları için gıda satma zorunluluğu getirilse de maalesef ülkemizde büyük bir market zincirinin dışında hiçbirinde yok!
Tüm bunların sonunda söyleyeceğim o ki; hiç kimse yaşamadığı bir durum hakkında ahkam kesmesin ve hiç kimse kimseye önyargı ile bakmasın. Dahil olmadığınız bir konu hakkında fikriniz de olmasın!
Bir de hiç kimse " benim başıma bu gelmez" demesin.
İnsanız ve her şey hepimiz için...
Başka insanların hayatlarına karşı duyarlı olabileceğiniz sağlıklı günler dileğimle,
Esen kalın.