Konya AÇIK 33°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
TORKU BİSKÜVİ

Suriye’de YPG/PYD’nin oyalama taktikleri: Entegrasyon süreci neden ilerlemiyor?

Terörsüz Türkiye sürecinde Kandil’in İmralı’dan yapılan fesih çağrılarına rağmen zaman kazanmaya çalışması, YPG’ninse Şam’a entegre olmamak için oyalama taktiklerine başvurarak süreci sonuçsuz bırakmaya çalışması Ankara’nın dikkatinden kaçmıyor.

Siyaset bilimci Doç. Dr. Hüseyin Alptekin, Suriye’de yaşanan son gelişmeleri ve YPG/PYD’nin merkezi hükümete entegrasyon sürecinde yaşananları AA Analiz için kaleme aldı.

İçinde bulunduğumuz Ekim ayı, Suriye açısından hareketli geçiyor. 8 Aralık Suriye devriminin ardından ülkenin ilk seçimleri 5 Ekim’de yapıldı. 210 sandalyeli meclisin henüz 119 üyesi seçilebildi. Dolaylı bir sistemle delege oylarıyla belirlenen parlamento, geçiş dönemi sonrasında yerini doğrudan halk oylamasıyla seçilecek yeni bir meclise bırakacak. Ancak ülkede Süveyda, Haseke ve Rakka bölgelerinde güvenlik sorunları nedeniyle sandık kurulamadı. Özellikle Haseke ve Rakka’nın hala fiilen terör örgütü PKK/YPG’nin kontrolünde olması, Şam yönetiminin yürüttüğü merkezileşme ve kurumsallaşma çabalarının ne kadar zorlu bir sınavla karşı karşıya olduğunu açık biçimde gösteriyor.

Suriye’nin genel görünümü
Bu gerilimin bir başka yansıması, Halep’in Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde ağustos sonunda patlak veren ekim ayının ilk haftasında can kayıplarıyla sonuçlanan çatışmalarda görüldü. Seçim sürecinin yarattığı tansiyonla tırmanan olaylar, Şam ile PYD/YPG arasındaki temel sorunun -yani Fırat’ın doğusundaki bölgelerin hükümet kontrolüne entegrasyonu meselesinin- Halep gibi merkezi kentlerde bile yankı bulduğunu gösteriyor. Bu durum, devlet otoritesinin yeniden tesisinde karşılaşılan sancıların da bir göstergesi. PYD/YPG’nin Halep’te bile direnç gösterebilmesi, Fırat’ın doğusunun merkeze entegrasyonunun kolay olmayacağını şimdiden ortaya koyuyor.

Bir yanda Golan çevresinde süren İsrail yayılmacılığı, diğer yanda ülkenin doğusunda hala tam manasıyla merkezi bir yönetimin kurulamamış olması, üstüne Halep gibi bölgelerde bile patlak verebilen çatışmalar Şam yönetiminin dikkatini tek bir alana odaklamasını imkansız kılıyor. Bu da Suriye’yi, her ikisi de ABD’den destek alan İsrail ve PYD/YPG karşısında çift cepheli bir çatışma riskiyle baş başa bırakıyor. Buna ek olarak Dürzi ve Nusayri topluluklarındaki huzursuzluklar, eski rejim milislerinin yeniden sahneye çıkma ihtimali ve DEAŞ hücrelerinin zaman zaman eylem yapması ülke içindeki güvenlik risklerini daha da karmaşıklaştırıyor.

Böylesi bir ortamda Şam yönetimi, hem İsrail hem de SDG ile geniş kapsamlı bir çatışmadan kaçınma arayışında bir görüntü veriyor. Bunun için de ABD ile diplomatik ilişkileri onarmaya, Arap dünyasından destek toplamaya ve Körfez sermayesini ülkeye çekerek yeniden yapılanma sürecine kaynak yaratmaya yönelmiş durumda. Nitekim, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın bu ay hem YPG/PYD yönetici Mazlum Abdi hem de Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara ile görüşmesi, Washington’un sürece dahil olduğunu gösteriyor.

​​​​​​​ – YPG/PYD Suriye’de zaman kazanmaya çalışıyor

Aradaki güvensizlik, ayrışan çıkarlar ve yer yer patlak veren çatışmalara rağmen Şam ile PYD arasındaki müzakereler, ekim ayında yeniden hareketlendi. Taraflar 10 Mart anlaşmasıyla entegrasyon konusunda uzlaşmış olsalar da uygulamada ilerleme sağlanamamıştı. PYD yöneticileri, bu ayki görüşmelerden sonra da on binlerce militan ve çeşitli asayiş personelinin entegrasyonunun kolay olmayacağını belirterek süreci zamana yayacaklarını beyan etmiş oldular. Mazlum Abdi’nin “PYD’nin Suriye ordusuna katılımı küçük milislerin entegrasyonuna benzemez” sözleri, örgütün federatif bir yapı oluşturmayı denemeye devam edeceğini ve merkezi otoriteye tam teslimiyet niyetinde olmadığını gösteriyor. Görünen o ki YPG/PYD, 2028’deki ABD seçimlerine kadar zaman kazanma stratejisi güdüyor.

Tüm bu tablo, Suriye hükümetinin önüne ağır bir sınav koyuyor. İsrail’in saldırgan politikaları ve YPG/PYD’nin ayrılıkçı eğilimleri, üstelik iki taraf arasında açık olan iletişim kanalları da dikkate alındığında, Şam için ciddi bir güvenlik denklemine dönüşüyor. Bu denklemde Şam, Arap dünyasının desteğini artırmaya ve halen Batı kamuoyunda sahip olduğu olumsuz imajını yumuşatmaya çalışıyor. Ancak bu algıyı kırmak için gereken yumuşak güç araçları açısından elinde Ahmed Şara’nın olumlu demeçleri dışında pek bir koz yok. Sert güç tarafında ise Suriye’nin caydırıcılığı hala oldukça sınırlı.

​​​​​​​- Türkiye bu süreçte nasıl konumlanıyor?

Tam bu noktada, Şam’ın gözü Ankara’ya çevrilmiş durumda. 12 Ekim’de Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Suriyeli mevkidaşlarıyla yaptığı görüşme, Suriye’nin Türkiye’yle uzun vadeli bir koordinasyon mekanizması kurma ve sürekli diyalog içinde kalma arayışının somut göstergesiydi. Bu temaslar, İsrail’e “yayılmacı politikalarını durdur” mesajı verirken, SDG’ye de “yeni statükoya uyum sağla” yönünde baskı oluşturmayı hedefliyor.

Hakan Fidan’ın son televizyon röportajında yaptığı açıklamalarında da PKK/YPG’nin “Türkiye’nin milli güvenliğine tehdit oluşturan” unsurlardan vazgeçmediğinin altı çizildi. Fidan’ın YPG’ye Irak, İran ve Türkiye kökenli PKK militanlarından arınması gerektiğini vurgulaması, Ankara’nın bu süreçte dikkatini Suriye’den kaydırmadığını ortaya koyuyor.

Türkiye, YPG/PYD’nin merkezi hükümete entegre olmaması halinde operasyonun kaçınılmaz olacağı mesajını veriyor. Ancak tablo basit değil. Şam yönetimi, kurumsal konsolidasyonunu tamamlamadan ne İsrail’le savaşmak ne de PYD’yle iç savaşa tırmanabilecek bir çatışmaya girmek istiyor. PYD ise zamana oynuyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin baskısı süreci hızlandırabilir fakat bu baskının sıcak çatışmaya dönüşmesi halinde Suriye ordusunun hazır olup olmayacağı sorusu da önem kazanıyor. Bu durum Türkiye’nin daha fazla inisiyatif alarak YPG üzerinde doğrudan bir baskı uygulamasını ve YPG entegre olmaya direndikçe baskıyı giderek artırmasını gerektirebilir.

Suriye’nin yüksek ateş gücüyle donatılmış, modern harp taktikleri eğitimi almış ve askeri disipline sahip bir orduya ihtiyacı olduğu muhakkak. İsrail, Suriye ordusunun kurulmasını geciktirmek için elinden gelen her şeyi yaparken Türkiye’nin ise bu süreci hızlandırmak adına daha çok inisiyatif alacağını öngörebiliriz.

Terörsüz Türkiye sürecinde Kandil’in İmralı’dan yapılan fesih çağrılarına rağmen zaman kazanmaya çalışması, YPG’nin ise Şam’a entegre olmamak için oyalama taktiklerine başvurarak süreci sonuçsuz müzakerelere boğmaya çalışması Ankara’nın dikkatinden kaçmıyor ve her iki süreci de hızlandıracak adımların gelmemesi Türkiye’yi daha etkili yollar aramaya itebilir.

[Doç. Dr. Hüseyin Alptekin, siyaset bilimcidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak: AA

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Almanya’da “askerlik hizmetinin modernizasyonu” tartışılıyor

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.