Konya AÇIK 33°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
TORKU BİSKÜVİ

Sisli Aynalar Çağında Hakikat

İnsan bazen aynaya bakarken değil, aynadan korkarken fark eder kendini kaybettiğini. Çünkü ayna her şeyi göstermez; kimi zaman üstünü sis kaplar. O sisin altında bir yüz vardır ama görünmez; tıpkı hakikatin sisli zihinlerde kaybolduğu gibi. En tehlikelisi, o sisin kalıcı olduğunu sanmaktır. “Ben kendimi tanıyorum” diyerek, bulanık bir yansımayla yetinmektir. Çünkü net bir ayna, insanı rahatsız eder. Kırışığını, lekesini, kirini gösterir. Oysa sisli ayna, konforludur. Eksikleri saklar. Bizim çağımızın en sinsi konforu da budur: eksiksiz görünmek uğruna hakikatten uzaklaşmak.

 

Bugün dünyada cehalet değil, yönlendirilmiş bilgi daha tehlikeli. İnsan artık bilmediğini değil, yanlış bildiğini savunuyor tutkuyla. Bilgi kirliliği öyle büyümüş ki, hakikat bir ormanın ortasında yankılanan tek bir ses gibi kalmış. Yankı büyüyor, ama asıl ses duyulmuyor. Çünkü her yankı, sesi biraz daha bozuyor. “Ben de duydum” diyen çoğalıyor, ama kimse asıl sözü anlamıyor. Hakikatin sesi, kalabalığın gürültüsünde boğuluyor.

 

Kalabalık olmak da bir tür uyuşturucu artık. İnsan, yalnız kalınca düşünmeye başlar; kalabalıkta ise düşünmek gerekmez. Herkes aynı yöne yürürken, yönünü sorgulamak delilik sayılır. Oysa tevhid, tam da burada başlar: kalabalığın içinde yalnız kalma cesareti göstermek. “Niçin?” diye sormak. “Kime inanıyorum? Neden böyle yaşıyorum?” diye sormak. Çünkü tevhid, yalnızca dille söylenen bir kelime değil; zihnin, kalbin, vicdanın aynı hizaya gelmesidir. O hizaya girmek kolay değildir; çünkü her hizaya gelen bir başka hizadan ayrılır.

 

Bizim toplumda “susmak” çoğu zaman erdem gibi gösterilir. Çocuklara “çok konuşma”, gençlere “fazla sorgulama” denir. Zihinler susturuldukça dillerin uzaması boşunadır. İnsan ne kadar konuşursa konuşsun, düşünmüyorsa yine susuyordur. Çünkü suskunluk sadece kelimelerin eksikliği değildir; bazen düşünmenin yokluğudur. Böylece bir ömür boyu başkalarının cümleleriyle yaşar, kendi sesini hiç duymadan ölür insan.

 

Bir de “kutsal yankı” meselesi var. Yani başkasının sözünü öyle bir tekrarlarsın ki, sonunda o sözü Allah’ın yerine koyarsın. O kişi konuşur, sen “hakkı söylüyor” dersin; ama Kur’an’da o sözün izini aramazsın. Zamanla o yankı, asıl sesi bastırır. Ve farkına bile varmazsın; ilahî olanla insânî olanın yerini değiştirmişsindir. Bu, tarih boyunca dinin değil, dindarlığın en büyük imtihanı olmuştur. Çünkü bazen put, taşta değil, cümlede saklıdır.

 

Sonra da şaşırırız: “Neden adalet yok, neden huzur yok?” diye. Çünkü adalet, hakikate bağlı bir terazidir. Hakikatin kefesi eğilirse, adaletin dili kırılır. Hakkı bilmeyen, hakkaniyet üretemez. Biz de her haksızlığı “imtihan” diye süsleyip içimize atarız. Oysa Kur’an bize “adaletli olun” der, “katlanın” demez. Mazlumun yanında durmak ibadettir, susmak değil. Ama biz bazen sabrı yanlış yerlerde kullanıyoruz. Hakkı söylemek sabırsızlık değil, imanın sesidir.

 

Hakikat arayışı, bir yürüyüştür ama yol tabelası yoktur. Herkes kendi yönünü, kendi vicdanının pusulasıyla bulur. Kimisi doğuya döner, kimisi batıya; ama hakikat ne doğudadır ne batıda — insanın içinde, kalbinin tam ortasındadır. O kalbi bulmak için önce gürültüden uzaklaşmak gerekir. Çünkü bazen sessizlik, bir vahiy kadar öğreticidir. Sessizlikte insan, kendi yalanlarını duyar. Sessizlik, en dürüst aynadır.

 

Ama işte o aynaya bakmak cesaret ister. Çünkü ayna yalan söylemez; yüzüne ne varsa gösterir. Ve insanın en büyük korkusu, kendi içindeki sureti görmektir. Kimimiz orada çıkarını, kimimiz kibirini, kimimiz korkusunu görür. Oysa tevhide giden yol, işte o aynadan geçer. Çünkü tevhid, parçalanmış benliği birleştirmektir. “Allah birdir” demekle kalmaz; “ben de artık ikiyüzlü değilim” demektir.

 

Bugün herkes ışık peşinde ama kimse karanlığını tanımıyor. Işık, karanlığı reddedenin değil, karanlığı tanıyanın ödülüdür. Hakikate giden yol, gözleri değil, kalbi aydınlatır. Göz görmese bile kalp görür; ama kalp kararmışsa, en parlak güneş bile işe yaramaz. O yüzden mesele ışığı bulmak değil, gözü temiz tutmaktır.

 

Sor kendine:
Ben neye inanıyorum, kime güveniyorum, neden susuyorum?
Bunların cevabı seni rahatsız ediyorsa, doğru yoldasın demektir. Çünkü hakikat, önce huzur değil, sarsıntı verir. Sarsılmadan uyanılmaz. Sis dağılmadan yüz görünmez. Ayna silinmeden hakikat yansımaz.

 

Ve unutma:
Hakikat gizlenmez; sadece görmek istemeyenler için görünmez olur.
Biz yeter ki aynayı buğulayan nefesimizi keselim. O zaman, sisin ardında duran yüzü — yani kendimizi — nihayet görürüz.

 

Kaynak: Ali İSET

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli
Tüm Yorumlar (1)

Sıradaki haber:

MHP Konya’dan Akören Belediye Başkanı İsmail Arslan hakkında açıklama

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0