Her çıkışın bir inişi vardır dedik ya geçen haftaki yazımızda, korktuğumuz da başımıza geldi.
5 haftalık müthiş serinin ardından farklı kaybedilen Başakşehir maçı ve ardından iç sahada Gençlerbirliği’ne kaptırılan puan.
Haftaya da Fenerbahçe maçının olduğunu düşünürsek, bizi bekleyen düşüşün 3 hafta sürmesi çok şaşırtmasın..
Fırtınalar kopartmaya da gerek yok..
Bu kadro şuana kadar kendisinden beklenilenin çok üzerinde puanlar topladı.
Ne kendimizi ne de kamuoyunu kandırmayız.
Zaten herkes neyin ne olduğunu biliyor.
Ligin en etkisiz hücum hattına sahip takımıyız.
İlk 8 haftada toplanan puanları da; çok koşmaya, rakibi bozmaya ve iyi savunma yapmaya borçluyuz.
Zor atan ve zor yiyen bir takım olarak ta, attığımızın üstüne yatarak buralara kadar gelinildi.
Bu taraftara yakışır takım beklentisinden zaten ilk haftalarda vazgeçmiştik.
Sonuçlarda iyi gidince oynanan oyundan memnun kalmasakta, sıkıntılı bölgenin çok uzaklarında kalmanın mutluluğu ile liderlik hesapları bile yapar hale gelmiştik.
Ama iki haftada kaybedilen 5 puanın ardından tekrar şapkamızı öne alıp düşünmeye başladık.
Bir kere çok büyük anormallik olmazsa ligde düşme hattıyla ilişkimiz olmaz.
Çünkü 10 haftada toplanan puanların ardından alınan kredi kolay kolay bitmez.
Bunun altını kalınca çizelim.
Ama altı çizilecek bir diğer unsurda, bu takımla sıkıntısız maç izleyemeyiz.
Kazandığımız maçlar hep balık sırtı olur ve bir çok maçımızda genelde beraberliklerle sonuçlanır.
Çünkü ligin en kötü hücum hattına sahip takımıyız.
Sol ve sağ bekler beklenilenin aksine sadece savunma yaparak maçları tamamlıyor.
Kanatlardan ortalar bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda.
Ceza sahasına yeterli düzeyde orta yollayamayınca da, iş bireysel beceriyle top taşımaya kalıyor.
Onu yapacak isimlerin de yeterli düzeyde olamaması pozisyon kısırlığını ortaya çıkartıyor.
Takımın en büyük silahlarından Meha da en iyi yaptığı frikikleri göremeyince rakip kaleyi tehdit edemeden maçları tamamlıyoruz.
İleri uçta yeterli pozisyona giremezsen nasıl duran top şansı yakalayacaksın ki?
Nerdeyse pozisyonsuz geçirilen Başakşehir maçının ardından iç sahada oynanan Gençlerbirilği maçı da nerdeyse aynı filmin ikinci bölümü gibiydi.
İlk yarıda Rangelov, ikinci yarıda ise Traore ile üst üste bulanan 2 pozisyonun dışında Gençlerbirliği kalesine gelemedik bile.
Hele son 10 dakika tam evlere şenlik.
Bırakın pozisyona girmeyi kalemizde öyle anlar yaşadık ki, maçın berabere bitmesi için dualar ettik.
Takımda gözle görülür bir düşüş var.
Daha önceki maçlarda, hücumdaki yetersizliğini, koşarak, üst düzey mücadele gücüyle ve rakibe boş olan bırakmayarak bir şekilde kapatan Konyaspor son 2 haftadır bunları yapamıyor.
Haftaya Fenerbahçe karşısında sahaya nasıl bir anlayışla çıkacağımızı kestiremiyorum.
Trabzon deplasmanındaki gibi oynarsak belki bir sürprize daha imza atabiliriz.
İşimizin zor olduğunun farkındayım.
Ama çıkmadık candan umut kesilmezmiş misali, tarihimizde hiç puan alamadığımız Kadıköy’den puan alma umuduyla maç günün bekleyeceğiz.
Şampiyonluk adaylarıyla oynayacağımız maçlarda alınacak puanlar ekstradır.
Kaybedilmesi halinde çok şey yitireceğimizi düşünmüyorum.
Bizim için önemli olan ilk yarı sonuna kadar en az 3 maç daha kazanmak.
İkinci yarı öncesinde ise hedefi Aykut Kocaman ve yönetim belirleyecek.
Devre arasına girildiğinde; ‘bu puan bize yeter, transfere gerek yok’ denilirse, ikinci yarıda da karın ağrısı çekerek ligin bitmesini bekleriz.
Yada yapılacak yerinde takviyelerle bambaşka bir takım kimliğine bürüneceğiz.
Kısacası söz takımı idare edenlerin cesaretine ve cebinin nerede olduğuna bağlı..
Bu kredi kolay bitmez
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.