Konya AÇIK 33°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesi: Trump’ın aynası

Bu Ulusal Güvenlik Stratejisi, önceki benzer belgelerden daha ciddiye alınıyor. Belge, niyet beyanı olarak hem dostlar hem de rakipler için hangi fırsatların masada olduğunu ve nerede kırmızı çizgiler çekildiğini ortaya koyuyor

ABD’li düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi’nde stratejik analist Rich Outzen, Trump yönetiminin ikinci dönemine dair yayımlanan yeni ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin içeriğini ve önceliklerini AA Analiz için kaleme aldı.

 

 

Trump yönetimi geçen hafta, ikinci dönemine ilişkin yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ni (NSS) yayımladı [1]. Belgenin dili, önceki NSS’lerden belirgin biçimde farklı. İlk üç sayfada bugünün icraatlarını abartıp seleflerini küçümseyen ölçüde kendini öven bir ton hakim, bu yüzden rahatlıkla eleştirilebilir. Yine de metin, bu böbürlenme turundan sonra gerçekten üzerinde durulmayı hak eden bazı güçlü noktalara değiniyor.

 

 

Klişelerden önceliklere

 

Metnin yazarları, Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana ABD’nin uyguladığı strateji pratiğine haklı bir gedik açarak işe başlıyor. Bu pratikle yayımlanan belgeler genellikle klişeleri sıralayan ama öncelik belirlemekten kaçınan, adına “strateji belgesi” denilen metinler yayımlama alışkanlığıyla yazılıyordu. Bu tür metinler, giderek daha rekabetçi bir dünyada gerçek ABD çıkarlarını korumaya dönük ciddi bir yaklaşım olmaktan çok hayali bir dilek listesi gibi okunuyor. Bu belge ise sağ ya da sol ideolojik kalıplara girmek yerine stratejinin temel sorularına geri dönüyor: Temel çıkarları tespit etmek, eldeki kaynakları görmek ve bu kaynakların bu çıkarları karşılamak için genel olarak nasıl kullanılacağını ortaya koymak. Bu kısa ve öz yaklaşım, belgenin seleflerine kıyasla takip edilmesini ve ciddiye alınmasını çok daha kolay hale getiriyor.

 

 

Belgede yer alan “Amerika Birleşik Devletleri ne istemeli?” başlıklı bölüm, Amerikan muhafazakar dış politikasının alışıldık çerçevesini çiziyor: Hayatta kalma, egemenlik, askeri üstünlük, nükleer caydırıcılık, ekonomik ve sanayi gücü bu vizyonun temel başlıkları olarak öne çıkıyor. Buna ek olarak “değerler” vurgusundan “ruhsal ve kültürel sağlık” söylemine kayılması, sınırlar ve enerji ihracatına yapılan güçlü atıflar gibi daha yeni unsurlar da dikkat çekiyor.

 

 

Bölgesel ayrım da oldukça açık: Batı Yarımküre’ye öncelik verilmesi; Orta Doğu’da ne bir hegemonun ne de ticaret engellerinin kabul edilmesi; kendi işini gören, iç sorunlarını çözen bir Avrupa; “özgür ve açık” bir Hint-Pasifik; adil ticaret ve ABD’nin teknoloji liderliği. ABD’nin araç ve kaynaklarına ayrılan kısa bölüm ise bir yandan özgüvenli bir tablo çiziyor, diğer yandan da belirlenecek hedeflerin bu araçların yeterliliklerine bağlı kalması gerektiğini söylüyor.

 

 

Söz ile politikanın kesiştiği yer

 

Belgenin asıl omurgası 8-14. sayfalar arasında, yönetimin temel ilke ve önceliklerini sıralıyor, 15-29. sayfalar ise bunların farklı bölgelere nasıl yansıtılacağını anlatıyor. Toplam on ilke ve beş öncelik var. ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci döneminin ilk yılında yaptığı konuşma ve attığı adımları yakından izleyenler için bunların hiçbiri sürpriz değil, çoğu zaten şimdiden farklı düzeylerde uygulamaya girmiş durumda.

 

 

Bu açıdan bakıldığında Ulusal Güvenlik Stratejisi, alışıldık gösterişli söylemden görece arındırılmış olmasıyla öne çıkıyor. Benzer belgelerde beklenti ve iddialar o kadar şişirilir ki, okur, zamanın, dikkatin ve siyasi iradenin sınırlarının, eylemleri ne kadar sınırladığını bilir ve metinde çizilen program ile sahadaki somut adımlar arasında bağ kuramaz. Trump örneğinde ise metinde yazanların önemli bir kısmının yalnızca kağıt üzerinde kalma ihtimalinden çok, belgenin yayımlanmasıyla eşzamanlı biçimde sahada hayata geçtiği bir manzarayla karşı karşıyayız.

 

 

Ancak şunu belirtmek gerekiyor ki bu metnin içeriğinden herkes hoşlanmayacak. Çin’e ilişkin tanım birçokları için fazla yumuşak [2], Avrupa’ya yönelik söylemler ise kimilerine göre gereğinden fazla sert [3]. Foreign Affairs’te çıkan bir yazı [4], belgenin yaklaşımında çelişkiler, içe kapanma ve tarihsel perspektif eksikliği olduğunu savunuyor. Niall Ferguson ise, Soğuk Savaş sonrası ABD dış politikasına yönelttiği sert eleştiriler hariç tutulursa, metni oldukça klasik buluyor [5].

 

 

Amerikan gücünün kullanımına dair vizyonun nispeten mütevazı olması, Rusya’nın belgeye pek itiraz etmemesini sağlarken [6], yönetimden daha sert bir Rusya karşıtı tutum bekleyen çevrelerin tepkisini çekiyor. Türkiye’nin yalnızca bir kez, o da Suriye’nin istikrara kavuşturulması bağlamında anılması Türk okurları rahatsız edebilir. Ancak müttefiklerin kendi bölgelerinde daha fazla sorumluluk üstlenmesini “mümkün kılan, talep eden ve teşvik eden” tema, ABD-Türkiye ilişkileri açısından belirgin bir artı. Hatta, Türkiye’nin temas ettiği pek çok coğrafyada kendi güvenlik çıkarlarını takip etme çabasını uzun yıllar boyunca baltalamaya çalışan bir Washington algısından sonra Ankara’da memnuniyetle karşılanabilecek bir yönelim olarak dahi görülebilir.

 

 

Dostlara da düşmanlara da çizilen kırmızı çizgiler

 

Bu Ulusal Güvenlik Stratejisi, önceki benzer belgelerden daha ciddiye alınıyor. Belge, niyet beyanı olarak, hem dostlar hem de rakipler için hangi fırsatların masada olduğunu ve nerede kırmızı çizgiler çekildiğini ortaya koyuyor.

 

 

Böyle metinlerin genellikle çok sayıda kurumun yer aldığı kalabalık komitelerce yazıldığını, geniş kapsam ve incelikli bir dille pek çok şeyi örtülü bıraktığını ve çoğu zaman bir yönetimin kağıt üzerindeki söylemi ile sahadaki devlet pratiği arasında ancak gevşek bağlar kurduğunu biliyoruz. Bu yüzden bu kadar net, sınırları belirgin bir teşhis ve aksiyon yol haritası görmek gerçekten aydınlatıcı.

 

 

Elbette bu yaklaşımın tartışılacak yanları var. Özellikle ittifakların nasıl yönetileceği, caydırıcılık ile pragmatizm arasında nasıl bir denge kurulacağı ve yıllar sürecek yoğun emek ve takip gerektiren dosyaların sanki kısa sürede çözülebilecek basit işler gibi sunulması ciddi soru işaretleri doğuruyor. Yine de belge, iyi bir stratejiden beklenen iki temel şartı yerine getiriyor. Bir yandan ABD dış politika ve ulusal güvenlik bürokrasisine net talimatlar ve bir gündem çerçevesi sunuyor, diğer yandan da dostlara ve rakiplere ülkenin hangi yöne gittiğine dair ayrıntılı sinyaller veriyor.

 

 

[Rich Outzen, Atlantic Konseyi’nde stratejik analisttir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak: AA

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

İsrail’in, Eurovision’a katılmaması için başlatılan kampanyada 600 binden fazla imzaya ulaşıldı

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.