Bir çok kalıcı eser bıraktı
Vakıflar, Osmanlı şehirlerinin oluşumunda mimari ve sosyal anlamda ciddi katkılar sundu. Yeni fethedilen şehirlerde vakıf eliyle inşa edilen cami, medrese, hamam, çeşme ve külliyeler, sadece birer yapı değil; Osmanlı’nın şehircilik anlayışının temel taşlarıydı. Bu yapılar sayesinde şehirler, köy ve kırsal alanlardan fiziki ve fonksiyonel olarak ayrışarak gelişmiş bir kent dokusuna sahip oldu.Vakıflar tarafından kurulan bu eserlerin bakımı ve onarımı da yine aynı kurumlar tarafından karşılanıyordu. Böylece kamusal hizmetlerin kesintisiz devam etmesi sağlanıyordu. Bu yapıların çevresinde gelişen ticaret alanları ise şehir ekonomisinin büyümesine doğrudan katkı sunuyor, Osmanlı şehirlerini canlı ve yaşanabilir kılıyordu.
Toplumun sonsuz destekçileri idi
Osmanlı vakıf sistemi, sadece elit tabakanın değil, toplumun hemen her kesiminin doğrudan veya dolaylı olarak katkı sunduğu bir yapıya sahipti. Bu durum, vakıfların toplumda geniş kabul görmesini sağladı. Zenginler maddi destek verirken, orta ve alt sınıflar bu hizmetlerden yararlanıyor; böylece sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürü canlı tutuluyordu. Vakıflar sayesinde Osmanlı toplumu, ihtiyaç sahiplerinin desteklendiği, eğitimin ve sağlığın ücretsiz sağlandığı, şehirlerin düzenli bir şekilde geliştiği bir medeniyet yapısı kurmayı başardı. Bugün dahi bazı vakıfların faaliyetlerine devam etmesi, bu köklü geleneğin günümüze bıraktığı mirasın bir göstergesi.Osmanlı’dan günümüze ulaşan bu vakıf kültürü, bugün birçok eğitim, sağlık ve sosyal yardım vakfının temelini oluşturuyor. Yüzyıllar boyunca sürdürülen bu anlayış, modern Türkiye’de de sosyal dayanışma projeleri ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yaşatılmaya çalışılıyor.
Vakıf Kültürü Yaşatılıyor
Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya’da birçok vakıf tarih boyunca hizmet vermişken günümüzde bu vakıfların en önemlilerinden olan İsmini, Selçuklular tarafından 1251 yılında yaptırılan ve Anadolu’daki ilk Vakıf Yükseköğretim Kurumu niteliğindeki Karatay Medresesinden alan Karatay Üniversitesi günümüzde öğrenci yetiştirmeye devam ediyor. Karatay Medresesi’nin yapımından hemen sonra düzenlenmiş 1253 ve 1254 tarihli iki ayrı Arapça vakfiye bulunmaktadır. Bu belgelerden ilki medresenin işleyiş esaslarını, ikincisi ise vakfedilen mülkleri konu alır. Medrese; han, dükkânlar ve vakıf köylerden elde edilen önemli gelir kaynaklarına sahiptir. Bu gelirlerin ilk olarak vakıf mülklerinin bakım ve onarımına, ardından da medresenin ihtiyaçlarına harcanması öngörülmüştür. Zira vakıf eserlerin harap olması, medresenin sürdürülebilirliğini tehlikeye atar. Harcama kalemleri, vakfiyenin işleyiş mantığını da gözler önüne serer. Buna göre mübarek gecelerde kandiller yakılacak, ardından gelir on bölüme ayrılarak hem imamlık hem müderrislik görevini yürüten kişiye, mütevelliye, muîde, vâkıfın kardeşi soyundan gelen vakıf görevlilerine (ferraş ve bevvap) ve dört mezhepten olup gece-gündüz ilim tahsil eden talebelere tahsis edilecektir.
Giderler karşılandıktan sonra arta kalan meblağ, yeri fark etmeksizin ihtiyaç sahibi Müslümanlara dağıtılacaktır. Tevliyet (vakıf yöneticiliği) görevi ise daima Karatay’ın kardeş çocuklarına bırakılmış; böylece hem aile hem de medrese vakıf desteğiyle ayakta tutulmuştur.Vakfiye, aynı zamanda medresedeki haftalık ders düzenini de belirler. Buna göre eğitim haftada beş gün sürecek, salı ve cuma günleri tatil olacaktır. Pazartesi ve perşembe sabahları ders başlamadan önce, vakıf sahibinin kardeşi soyundan biri tarafından Kur’an okunacak, ardından müderris ders verecektir. Tatilin arka arkaya değil de haftaya dengeli biçimde yayılması, dikkatle düşünülmüş bir tercihi yansıtır. Konya bu anlamda vakıfları ile Türk-İslam Kültürünü yaşatan bir şehir olarak geçmiş ile gelecek arasında bir köprü görevi gören vakıfları ve kurumlarıyla geleceğe yürümeye devam ediyor.
Kaynak: Şerife KAYA
SOBE, eğitimleriyle Türkiye ve dünyaya örnek oluyor