Konya AÇIK 19°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
TORKU BİSKÜVİ

KENTTEN-KÖYE…

KENTTEN-KÖYE...- Kerim ÇINAR- Yeni Meram Gazetesi

Günümüz kentlerinde, makineleşmenin etkisiyle işsizliğin çoğalması ve bireyin şehre yabancılaşması her geçen gün artmaktadır. Yabancılaşma sonucunda insanlarda şehri terk etme arzusu giderek yaygın hale gelmektedir. Bu hareket, doğayla iç içe yaşamanın ve tarımsal üretimin öneminin daha iyi anlaşıldığı pandemi dönemiyle birlikte daha güçlü bir eğilim haline gelmiştir.

Kentlerin sosyal ve ekonomik olarak günden güne yaşam koşullarını zorlaması sonucu yukarıda bahsettiğim konular nedeniyle büyük şehirlerden köylere yoğun bir şekilde göç olmakta ve olacaktır da… Kentlerden köylere olan tersine göç, pandemi dönemi boyunca arttı. Kalıcı olmayan bu pandemi süreci boyunca da devam edecek gibi görünüyor. Köyde yeni bir yaşam kurmak amacıyla yola çıkan kentli, eski köyünde ata ocağında kendine yer arıyor. Pandemi döneminde hızlanan kentten köye göç, uzun vadede kent-köy dengelerini kalıcı yönde değiştirir mi? Bilinmez… Peki, kentlerimizin bugünkü yaşam şekli, köy yaşamına duyulan özlem ile ne derece uyum içindedir? Acaba… Nostalji yaşamaktan ziyade, yaşanan olayların gerçeklikleri vardır. Her insanda değişime uyum sağlama özelliği vardır. İnsan zamanla kendini geliştiren varlıktır. Değiştiremeyeceği bir kaderle yüz yüze gelmesi durumunda, umutsuz durumun çaresizliği içinde bile kendini aşabilir ve kendini değiştirebilir.

“Her şey değişir. Değişmeyen tek şey değişimdir…” Heraklitos

Köy; özel yaşamın barınma ihtiyacını ve doğa ile iç içe yaşama bilgeliğini sergiler. Sıradan insanların günlük yaşamlarını tüm yalınlığı ile doğanın acımasız koşullarına karşı direnerek sürdürme mücadelesinin görüldüğü yerdir. Köyde insanlar, basit araç gereçlerle, çevreleriyle uyum içinde ve yüzlerce yıldır doğal yöntemle evlerini yapmışlardır. Bütün bu sağlam yapının ardında nesilden nesle aktarılan bir kadim bilgi, deneyim, beceri ve ustalık yatar. Özellikle evlerin oluşturulmasında dikkate alınan her şey, ev sakinlerinin yaşam biçimine ve ekonomik faaliyetlerine göre tasarlanır ve üretilir. Bu nedenle işlevsellik, biçim ve estetiğin önünde yer alır. Yapılarda insani ölçülere gösterilen özen, modern mimarinin aksine insana ve yaşamına gösterilen saygıyı ifade eder. Köy yapıları ve bunların bir araya gelerek oluşturduğu geleneksel mimari doku, modern mimarlık uygulamalarının aksine, bireyden topluma doğru genişleyen bir özellik gösterir. Bir başka deyişle mimari tasarım oda, ev, sokak, mahalle ve köy şeklinde doğal bir anlayışla oluşur. Bu yapı içerisinde kimlikler, gelenekler, inançlar ve kültürler kendini ifade eder. Köy evleri gösterişsiz, sade, çevresiyle uyumlu ve yalındır. Günümüz kent yaşamında bulunduğu çevreye ve hayata yabancılaşan ve şehri terk ederek, yeni bir yaşam tarzı üretme çabası içine giren bireylerin toplum ve mekânla kurdukları ilişkiler üzerinden bakmakta yarar vardır. Kentten köye insanlar şehir yaşamında kullandıkları eşyalarıyla birlikte “eve dönüş” şeklinde göç ediyorlar. Ancak yaşam koşulları ve alışkanlıkları kentlidir ya da öyle olması arzu edilir. Geçen yıl Konya’dan, köyündeki baba ocağına birileri taşınır. Şehir yaşamında kullandığı eşyalarını, oturma gurubu, yatak odası takımları ve dolaplarını köydeki eve yerleştirmeye çalışırlar. Ancak, köy evi şehir evi gibi özelleşmiş mekanlardan ve salondan oluşmadığı için mobilyalar uyum sağlamaz. Yine de kullanmak için mobilyaları köy evine yerleştirmeye çalışırlar. Köy evinin ölçüleri, biçimi ve mekân yükseklikleri mobilyalar için yeterli büyüklükte olmadığından zorlanılır. Dolapların boyu oda yüksekliğinden fazla olduğu için de odaya sığdırılamaz. Çaresizlik içinde herkes birbirine bakar. O sıra köylünün biri bunu görür ve duruma müdahale eder. Köylü sorunun ne olduğunu anlamıştır. Ve odanın tabanını işaret eder. Oda taban döşemesinin toprak dolgu olduğunu gösterir. Bunun üzerine oda tabanı istenilen yüksekliğe ulaşılacak kadar oyulmasıyla sorunun çözüleceğini söyler. Böylelikle de sorun çözülür.

“Gönlün sığdığı yere, her şey sığar” der babam. Şehirde salonlara sığmamış olabiliriz. Ama anladık ki, ata ocağı olunca insan sığıyor. Söz konusu sorunun çözümündeki anlayışın, bireyin yaşam alanıyla kurduğu sıcak ilişkiye yansıdığı anlaşılıyor. Toprağı oyarak, toprak altında ev yapan yarı göçebe insanların da yaptıkları gibi, bazı hayvanlar da yuvalarına giriş ve çıkış için duvarda boşluk bırakırlar. Köy evlerinin duvarlarındaki pencere ve kapı boşlukları farklı özelliktedir. Bu ise; kırsala özgü bir durumdur. Ayrıca insanın mekân düzenleme süreçlerinde üstlendiği bu etkin rol, insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma yoluyla sosyal yaşama da katkıda bulunmaktadır.

Köy hayatı zorlukların üstesinden gelmeyi ve çözüm üretmenin mutluluğunu birlikte yaşatır insanlara…

Köyde yaşam, şehir hayatından çok farklıdır. Evet, köyde yaşamak çok zordur. Köyde yaşayan insanlar hayatları boyunca çalışırlar. Yazları ayrı zorluklar, kışları ayrı zorluklar yaşanır. Kentten köye göçte, yerleşik kalmaktan hoşnut olmayan duygu bize özgü bir durumdur. Düşünmek kolaydır. Ama davranmak zordur. Düşündüğün gibi davranmak ise en zorudur.
Gönlü güzel insan her yeri güzelleştirir. Ve insan; yaşadığı yere göre değil, taşıdığı yüreğe göre yaşar…

Köyler, şehirden gelen her şeye yer açmışlar. Şehirle köyü arasındaki ilişkileri üretim bağlamında kuran köylü, şehrin ihtiyaçlarını karşılayan ürününü şehirde pazarlayan, hizmet veren ve kenti fazla meşgul etmeyen ve kente karşı saygılı şehirde yaşamamış yaşamaya özenen biridir. Sade ve yalın yaşayan ve kendisi ile yetinebilen, üretici olan köylü şehirden gelenlere yer açmak için, kendini anlatmaktan çok karşısındakini anlamaya çalışmıştır. Yaşadığımız dünyada mutlu ve başarılı olmak için iyi bir insan olmaya gayret etmek gerekir. Acar Baltaş’ın da dediği gibi; Bir gün, şu anda yaşadığın zorlukları nasıl aştığının hikayesini, başkalarına anlatacaksın. Ve diğer insanların hayata sımsıkı tutunmaları ve pes etmemeleri için en güzel umut olacaksın. Sonuçta pandemi, kentlerde yaşayan köy kökenli insanların tekrar köylerine geri dönmelerine veya bu eğilim içerisine girmelerine neden olmuştur. Kentlerin fazla olan nüfusu sindiremeden geri çıkarması, köylerin öneminin bir kez daha ön plana çıkmasına ve değerinin anlaşılmasına neden olmuştur.

“Gönül insanı, çoraklaşmış çöllerde dahi, çiçek bitirebilme gayesinde olan insandır…” Hz. Mevlâna
Sevgilerimle…

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

NEDİR BU IBS?

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0