Konya AÇIK 33°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Kur’an’ı Okuyana Madalya, Yaşamak İsteyene Kelepçe

İnsanlık tarihi boyunca farklı düşünceler, birbirinden ayrılan görüşler, çarpışan fikirler hep vardı. Her çağda insanlar baktı ama aynı gerçeği göremedi. Kimi, görünenin ardındaki hakikati fark etti; kimi ise gerçeğin hemen yanından geçip giderken onu hiç fark etmedi. İnsanın algısı, tecrübesi, yetişme biçimi, karakteri ve beklentileri; hakikatle arasına çoğu zaman görünmez perdeler ördü. Bu yüzden insan, doğruyu bulabilmek için her devirde bir ölçüye, bir mihenge ihtiyaç duydu.

İşte bu nedenle Allah-u Teâlâ insanlığa bir rehber gönderdi. “Oku!” emriyle başlayan bu ilahi çağrı, yalnızca gözle yapılan bir okuma değildi; hayatı, olayları, insanı ve hakikati okumayı öğreten bir başlangıçtı. Kur’an, sadece sesli tilavet için değil, hayatın tamamına dair ilke, ölçü ve yol göstericilik için indirildi. Onu okumak güzeldir; ezberlemek değerlidir; ama asıl emredilen şey, onu hayata indirmektir. Ayetlerin ahlakına bürünmek, emirlerine göre yaşamak, yasaklarından sakınmak ve adaletini topluma taşımaktır.

Ne var ki bugün —gerek ülkemizde gerek geniş İslam coğrafyasında— bambaşka bir tabloyla karşı karşıyayız.
Birileri Kur’an’ı güzel okuduğu için alkışlanıyor.
Makamı düzgün olduğu için beğeni topluyor.
Hafız olduğu için madalya takılıyor.
Ama bir başkası çıkıp da “Ben bu Kur’an’ın hakikatini yaşamak istiyorum” dediğinde, rüzgâr bir anda tersine dönüyor.
“Bu kitabın hükmü hayata geçsin” dediğinde yüzler ekşiyor.
“Ayet adalet istiyor” dediğinde kapılar kapanıyor.
“Bu emir bizim davranışlarımızı değiştirmemizi söylüyor” dediğinde sesler yükseliyor.
Kur’an’ı okuyan övülüyor; Kur’an’ı yaşamak isteyen yargılanıyor.
Yani madalya okuyanlara, kelepçe yaşayanlara…
Bu çelişki sadece bireysel bir özellik değil; bir toplumun hakikate karşı geliştirdiği refleksin aynasıdır.

Düşünce Özgürlüğü Bir Slogan Değil, Bir Hak Olmalı

Her insanın görüşü farklı olabilir. Kimisi olaylara siyasetin penceresinden bakar, kimisi inancının merkezinden. Kimisi toplumsal düzeni önceleyerek konuşur, kimisi ilahi hükümlerin mutlaklığını öne çıkarır. Bu farklılıklar zenginliktir, çeşitliliktir. İnsanlığın her döneminde fikir ayrılıkları vardır ve olacaktır.
Ama madem ki bu çağda “demokrasi” kelimesi ülkelerin anayasalarında yazıyor, madem ki düşünce ve ifade özgürlüğü temel bir hak olarak kabul ediliyor; öyleyse insanların düşüncelerine kelepçe vurulmamalıdır. Hiç kimse, inancını ifade ettiği için suçlanmamalıdır. Bir insan Kur’an’ın hakikatini savunduğu için terör örgütlerine nispet edilmemeli, hiç işlemediği suçlarla itham edilmemelidir.
Fakat sistem, uygun görmediği bir düşünceyle karşılaştığında onu bastırmak için farklı yollar dener.
Önce küçümser.
Sonra itibarsızlaştırır.
Ardından manipüle eder.
Ve son aşamada, onu “tehlikeli” ya da “zararlı” gösterecek bir etiket bulur.

Sistemin Manipülasyonu: İnsanları Tanınmaz Hâle Getirme

Sistem, etkisiz hâle getirmek istediği toplulukların veya bireylerin inançlarını, düşüncelerini ve hakikat duygusunu aslında doğru olduğunu bilir; ama buna kör ve sağır kalır. Tıpkı aç bir anne ayının yavrusunu doğrudan yememek için kendini kandırması gibi, sistem de insanların fikirlerini ve hakikatini tanımamak için bilinçli bir süreç işletir.
Anne ayı, doğrudan yavrusunu yemek vicdanına ağır geldiği için önce kendini kandırır. Yavruyu çamura, toprağa bulaştırır; rengini, şeklini ve tanınır hâlini değiştirir. Artık anne, yavrusunu gerçek hâliyle tanıyamaz; vicdanına dayanarak kendine inanır ve onu yeme eylemini haklı görür.
Sistem de benzer bir şekilde işler: Yok etmek istediği fikirlerin, dini duruşların ve hakikat anlayışının doğru olduğunu bilir, ama kendi konfor alanını korumak için görmezden gelir, değiştirilmiş bir algı oluşturur, kirletir ve tanınmaz hâle getirir.
Böylece hakikati savunan insanlar, kendi suçu olmayan olaylar üzerinden hedef hâline gelir. İşlemedikleri suçlarla itham edilir, ilişkileri olmayan örgütlerle bağlantılı gösterilir ve dini yaşanılmaz hâle getirmeye çalışılır. Birileri Kur’an’ı sesli okuduğu için ödüllendirilirken, bir başkası aynı Kur’an’ın emirlerini hayata taşımak istediğinde cezalandırılır.
Sistem, dini hakikati anlatan insanları manipüle edip terör örgütlerine veya suç örgütlerine nispet eder. Bu, onların sahte suçlamalarla gözaltına alınmasını ve toplum nezdinde itibarsızlaştırılmasını kolaylaştırır. Temelinde ise sallanan tahtlar vardır: Çünkü Allah’ın hükümleri hakim olduğunda, sistem İslami bir düzene ve hakikate yönelmek zorunda kalacaktır.

Hakikatin Değişmediği Yerde İnsanların Duruşu Değişir

Sorun Kur’an’da değil; sorunu Kur’an’a rağmen yaşayan insanlar oluşturuyor.
Sorun vahiyde değil; vahyin karşısında konumlanan alışkanlıklarda, çıkar düzenlerinde, konfor alanlarında…
Ayete hayran olup hükmünden korkanlar olduğu sürece, bu çelişki devam edecektir.
Duası Kur’an’la olup duruşu başka yerlerde olanlar çoğaldıkça, hakikatle arasındaki mesafe büyüyecektir.
Bugün yaşadığımız toplumsal çalkantıların temelinde de bu duruş vardır.
Kur’an’ın sesine hayran olan çoktur; fakat gereğini yerine getirmeye hazır olan azdır.
Oysa toplumların yeniden dirilişi, sadece okumayla değil, okunanı yaşamakla mümkündür.
Dini hakikati anlatan insanlar tarihte olduğu gibi bugün de var olmaya devam etmektedir; edeceklerdir. Ne kadar manipüle edilip terör örgütlerine veya suç örgütleriyle ilişkilendirilmiş olsalar da, hakikatin yüzü geç olabilir; ama elbet bir gün gün yüzüne çıkacaktır. Bileklere kelepçe vurulabilir, fakat düşünceler hapsedilemez. Elbet bir gün, insanlığın kurtuluşu için Allah’ın vaadi yeryüzünde hakim olacaktır.

Kaynak: Ali İSET

1 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Konyalı milletvekili, Millî Eğitim Bakanlığının bütçesini değerlendirdi

HIZLI YORUM YAP

1 0 0 0 0 0