Prof. Dr. Tekin, son kitabı “Kutsalın İzini Sürmek: Çağdaş Kavramlarla Yüzleşmeler” ekseninde, günümüz düşünce akımları karşısında Müslümanların konumunu ve bilgi üretme sorumluluğunu derinlemesine analiz etti.
Hakikat Arayışı ve Postmodern Meydan Okuma
Konuşmasına kitabının iskeletini anlatarak başlayan Prof. Dr. Mustafa Tekin, liberalizm, sol düşünce, postmodernizm, fıkıh ve bilim gibi farklı alanlarda İslam düşüncesinin izlerini sürdüğünü belirtti. Günümüzün en büyük sorunlarından birinin hakikat kaybı olduğunu vurgulayan Tekin, “İçinde yaşadığımız bu postmodern çağda kaybedilen bir şey hakikat. Artık hakikat diye bir şey yok, ne var? Yorum var. Yani siz bir şeyi nasıl görüyorsanız o artık öyledir. Olduğu gibi bir şey yok. Böyle olunca dikkat ederseniz, imajlar, imgeler gerçeklerin önüne geçmeye başlıyor. Biz bugün bu sorunu yaşıyoruz. Çünkü iletişim araçlarından verilen şeyler insanları daha çok bir şekilde ikna ediyor. Bu açıdan da hakikat üzerine daha çok durmamız lazım. En büyük hakikat, en temel hakikat Allah’tır. Bu hakikatin yeryüzündeki tezahürleri ise çok farklı katmanlarda, farklı biçimlerde tezahür edebilir.” şeklinde konuştu.
Liberalizm ve Sol Düşünceye İslami Bir Bakış
Liberalizmin bireyi ve özgürlüğü merkeze almasının değerli olduğunu ancak potansiyel tehlikeler barındırdığını ifade eden Tekin, “Liberalizm düşüncesi bireyi esas alarak ilerliyor. Fakat bir müddet sonra öyle bir hale geliyor ki, bireyin tercihleri artık temel bir hakikat haline gelmeye başlıyor. Eğer bireyin tercihleri, bireyin arzuları bütün her şeyiyle doğru hale gelirse, o zaman acaba bizden sadır olan hareketler, arzular, düşünceler doğru düşünceler midir? Meşhur postmodern sosyologlardan Deleuze, artık içinde yaşadığımız çağda insanın birer ‘arzu makinesi’ haline getirildiğini söyler. Sadece arzu eden bir varlık. Bu, bizim için bir problem.” dedi. Sol düşüncenin “emek” kavramına yaptığı vurgunun önemine dikkat çeken Tekin, “Müslümanlar bugün emek kavramına çok fazla önem vermiyorlar. Neredeyse sol düşünce emek kavramını kendisine mülk edinmiş durumda. Hâlbuki bunu biz tanımlayabilmeli ve içeriklendirebilmeliyiz. Karl Marx, sanayi devriminin ardından ortaya çıkan kitlesel emek gücünün sömürülüşünü çok iyi görebilmiş ve fark edebilmiş bir insan. Bizim de onu takdir etmemiz lazım.” ifadelerini kullandı.
Fıkhın Rolü ve Kültür Üretimi Sorumluluğu
Prof. Dr. Tekin, fıkhın modern kültür karşısındaki konumunu sorgulayarak önemli bir eleştiri getirdi: “İçinde yaşadığımız dünyada Müslümanlar, fıkhı daha çok kendileri açısından garantili bir Müslümanlık için güvenlik sistemine dönüştürmüş durumdalar. Dış dünyadan, tırnak içinde küfürden korunmak için fıkıh, bu anlamda uyumu sağlamak üzere işlevselleştiriliyor. Böyle olunca biz aslında içinde yaşadığımız dünyada kendi kültürümüzü yaratamıyoruz. Bizim yaptığımız şey şu: Sürekli Batılı rüyalara uyanıyoruz ve aslında birçok yapılan şeyde de referanslarımız Batılı standartlardır. Biz gündelik hayatta onun dışında çok fazla bir standart geliştirebilmiş değiliz. Bu çok üzücü bir durum. Oturup bir toplumda, içinde yaşadığımız toplumda bir Müslüman kültürünü nasıl oluşturacağız, bunu nasıl üreteceğiz, bunun hesabını yapmak zorundayız.”
Bilgi Üretimi ve Zihinsel Sömürgecilik
Müslüman toplumların en temel sorunlarından birinin bilgi üretmek yerine tüketmek olduğunu belirten Tekin, Batı karşısındaki durumu cesurca analiz etme gerekliliğini vurguladı. “Batı karşısında yenildik, önce bunu kabul edelim. Bu, İslam potansiyel olarak geridedir demek değil. Ama Müslümanlar olarak tarihin bir anında biz yenildik. Şimdi bunu kabul ettikten sonra ertesini kuracağız. Batı aynı zamanda üniversitedir. Peki, biz niye çıkaramıyoruz? Bu bilgiyi niye üretemiyoruz? Sorunumuz bu. Kendi geleneğimizle sahih bir temas kurmak, Batı düşüncesini çok iyi bilmek, eleştirmek ve bütün bunlardan yola çıkarak ‘Bizim bugün ihtiyacımız ne?’ sorusunu sormak zorundayız. Maalesef en tehlikeli olanı, çözmemiz gereken zihinsel sömürgedir. Zihinsel sömürgede, artık insanları kendi paradigmasına inandırmakta bile zorluk çekmeye başlarsınız. Sömürge çocukları birbirlerini dövmekten vazgeçerek oturup yapması gereken işleri yapmalı.” dedi.
Özgürlük Paradoksu
Özgürlük kavramının Müslümanlar için merkezi bir öneme sahip olduğunu belirten Tekin, “Bütün tarih boyunca peygamberler aslında önce insanları özgürleştirmek için gelmişlerdir. Çünkü özgürlüğü olmayan bir insanın imanı da olmaz. Hiçbir insan mutlak özgür olamaz. Raylar, trenin özgürlük imkânıdır. Tren, ‘Ben raylara uymayacağım’ derse yoldan çıkar. İslam dininin temel mantığı, Allah’tan başka hiç kimseye kul olmamaktır. Bedenimiz bize emanettir. Modern düşüncede ise beden insanın kendi mülküdür. Eğer mülkünüz olarak görüyorsanız, bedeniniz üzerinde bütün yaptığınız tasarruflar doğru olarak görünür. İşte paradigma farkı burada.” şeklinde konuştu.
Program, Prof. Dr. Mustafa Tekin’in konuşmasının ardından dinleyicilerin sorularıyla devam etti. Sorulara verilen cevaplarla zenginleşen programın sonunda TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu, ve Mehmet Emin Parlaktürk katılım belgesi ve TYB Konya Şubesi yayınları takdiminde bulundu. Program, günün anısına çekilen hatıra fotoğrafı ile sona erdi.
Kaynak: HABER MERKEZİ
Belediyeden sıkı denetim