Konya
°C
Yeni Meram

YORGUNLUK VE DURGUNLUK ÜZERİNE…

YORGUNLUK VE DURGUNLUK ÜZERİNE…-Erol Sunat-Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
19.06.2019 00:40
18.06.2019 16:46
0
10712
ABONE OL
Eskiden bahar yorgunluğu diye anlatılan bir hal vardı. İsteksizlik, yerinden kalkmama, işe-güce bakamama, öteleme gibi mazeretlere sığınılan garip amma olur böyle şeyler denilen bir yorgunluk ve o yorgunluğun insanlara getirdiği bir durgunluk vardı… Bahardandır, mevsimdendir denilir, geçilirdi. Bahar geçti, Ramazan geçti, Bayram geçti, durgunluk üzerimize yapıştı kaldı. Ne üzerimizden atabiliyoruz… Nede herhangi bir şeyle çıkıyor! Adeta zamk gibi yapıştı! Elimize, kolumuza, ayağımıza, yakamıza! Bu tarifi zor durgunluk hali, Yorgunluk belirtileri, Sisli ve puslu bir belirsizlik, Bu durumun üzerimizde yarattığı halsizlik, Kimi zaman çaresizlik, Elimizde olmayan anlatamadığımız bir isteksizlik, Hemen bir çok konunun askıya alınması, Umutsuzca da olsa beklentiler, Belki diye gözlerin yollarda olduğu bekleyişler, Şu andaki halimizin ve ahvalimizin fotoğrafı gibi…   ***** Üzerimizde tarif edemediğimiz, açıklayamadığımız bir durgunluk hali var… Neden durgunuz? Neden suskunuz? Neden kelimeler, cümleler boğazımızda düğümlenip kalmış vaziyette? Neden gözlerimiz dolu-dolu? Neden dokunsanız ağlayacak bir haldeyiz? Tünelin ucunda görmeye alıştığımız o ışığı mı göremiyoruz? Yoksa o tünel aldı, başını gitti de, sisler arasında tünel mi arıyoruz? Durgunluğumuzun sebepleri her birimize göre ayrı-ayrı… Şöyle gailesiz, borçsuz-harçsız, dertsiz-kedersiz bir yatsak iki gün kalkmasak-uyanmasak anca kendimize geleceğiz diyenler var! Ekonomik olarak, Ekonomik şartlar olarak, Aşamadığımız, Üstesinden gelemediğimiz sıkıntıların sahipleri olarak, Fırtınalı bir denizin tam ortasında kıyıya ulaşmak için çırpınanlara benziyoruz. Durgunluğumuzun sebebi başka nasıl anlatılabilirse o şekilde anlatmaya çalışıyoruz. Herkesin hikayesi kendince acılı, sancılı, ümitsiz vaka misali… Bir dokun, bin ah işit derler ya… Biz, son yıllarda bizi dinleyenleri, halin nedir diye soranları, kolumuzdan tutanları, biz onları aramadan bizi arayanları kaybettik. Durgunluğumuzun bir başka nedeni de oralarda aslında…   ***** Atalarımız tok açın halinden anlamaz derlerdi… Tuzu kuru olanlar içinde; Kim ne halde? Kimin ne ihtiyacı var? Kimin ne derdi var? Kim ölmüş? Kim kalmış? Ne bakar! Ne aldırır! Ne dinler! Ne de çare olur, derlerdi. Soru soran sorduğunun cevabını alamıyorsa… Soru sorulan duymuyorsa… Ne gelir aklınıza? Bugünlerde, bedenen yanınızda ancak, aklı, fikri, ruhu kimbilir nerelerde olan akrabalara, yakınlara, komşulara, dostlara ve arkadaşlara sahibiz. Dalgınlığımız ve durgunluğumuz iyiden iyiye üzerimizde… Alınganlığımız eskisinden daha fazla… Hoşgörümüz can çekişiyor… Herkes en ufak bir kıvılcımda patlamaya hazır… Sıkıntı büyük… Her dağın dumanının ayrı olduğu bir dünyada, kimimize göre bin lira çok büyük para, kimimize yüz bin lira! Durgunluğun getirdiği yorgunluk hali, isteksizlik hali psikolojimizi bozmuş halde… Belirsizlik denen algınının yanına ümitsizliği eklemeye kalktınız mı, elinizdeki açmazlarla, çıkmaz sokaklar içerisinde bocalayıp kalıyorsunuz! Şehrimiz için ihracat konusunda yüz güldüren rakamlar, ihracatta kazanılan başarılar ve sıralamalara giren firmalarımız, buruk bir teselli oldu! Enflasyon rakamlarının artık kimseye inandırıcı gelmeyen yüzdeleri, ekonomistlerin birbiriyle örtüşmeyen açıklamaları, bir türlü düşmeyen, düşse de, kimseyi mutlu etmeyen Çarşı-Pazar fiyatları bir başka durgunluk sebebi… Alanın değil, artık soranın bile olmadığı vitrinler, siftah yapmanın dışında bir arpa boyu yol gidemeyen esnaflar, dar gelirli, emekli gibi kesimlerin yüzünü güldürmeyen, sembolik enflasyon farkı haberlerinin müjdeli bir şekilde ekranlarda ve basında anlatılmasının insanları acı acı güldürmesi, neden durgun olunduğunun bir başka ifadesi olarak gözler önünde…   ***** Sevgili okurlar! Belli ki, havlu atmak üzereyiz! Görünüş olarak, durgun, yorgun, ümitsiz halsiz ve bitkin bir haldeyiz! Çıkmadık canda son bir ümit diye Haziran sonunu, Temmuz başını beklemeye başladık! Kan kussa kızılcık şerbeti içtim diyen bu insanlara, neden durgunsunuz, neden yorgunsunuz, nedir bu haliniz diye soran da yok artık! Derdini bize değil, git Marko Paşaya anlat diyecekler demesine de, Marko Paşa mı kaldı? Bu dünyadan göçüp gideli çok oldu. Anlayacağınız; yorgunluğumuza, durgunluğumuza, gün ışığında yola koyulup, elimizde kandille bir çare arıyoruz. Galiba aradığımız o çare, bizden daha biçare durumda… Şartlar ne kadar kötü olursa olsun, ümidimizi kaybetmek asla bizlere göre değil… Şöyle candan, içten  “Mevla görelim neyler / Neylerse güzel eyler” deyin, rahatlayın, ferahlayın inşallah.    
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.