Konya
°C
Yeni Meram

Muhabbetin üç nedeni; Cemal ,Kemal ve İhsan!

Muhabbetin üç nedeni; Cemal ,Kemal ve İhsan!-Rıdvan Bülbül-Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
21.04.2017 10:57
0
2509
ABONE OL
Muhabbet, Yüce Yaradan’ın  kemal ve cemâlini anlamak ve takdir oranında kalpte oluşan ilâhî bir nurdur. Bu muhabbet ile insan ruhu, kederlerden ve hüzünlerden kurtulur. Neşe ve huzura kavuşur.  Ruhu erdeme ulaştıran nedenlerden en sağlamı, Allah sevgisidir. Cenâb-ı Hak, insanın kalbine sonsuz bir muhabbet kabiliyeti yerleştirmiştir. Bu sonsuz muhabbet, ancak zat ve sıfatlarıyla sonsuz kemâlde bulunan Allah içindir. İnsana lütfedilen bu sevgi kabiliyeti Allah’ı sevmek içindir. İnsan bir şeyi ya ondaki kemâl, yahut ondan aldığı lezzet ve gördüğü menfaat için sever. Meselâ, bir Müslüman peygamberleri, evliyaları, irfan ve fazilet sahibi zatları,onlardaki “kemalât-olgunluk-erdem” için sever. Kendisine ihsan eden kimseleri onlardan gördüğü lütuf- ikramları için sever. Yediği yemek meyveleri ise lezzetleri için sever. İnsan, aklen ve vicdanen bilir ki, kemallerini takdir ettiği, ihsanlarından memnun olduğu lezzet aldığı bütün varlıklar Allah’ındır. Hepsini O yaratmıştır. Bunlarda tecelli eden bütün kemâl, cemâl ve ihsanlar, hep Ondan gelmektedir. Öyleyse, insan kendindeki bu nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, evvela ve bizzat Allah’a verecek, diğer bütün muhabbete lâyık zâtları, nimet veihsanları da Allah için sevecektir. Bozulmamış her akıl ve vicdan, bu hakikati kabul eder. Buna binâen, Müslümanlar, başta Peygamberimiz (asm.) olmak üzere, dört Halifeyi, Âl-i Beyt’i, bütün sahabe-i kirâmı Allah nâmına, “Allah onları sevdiği ve sevmemizi istediği” için seviyoruz. Her Müslüman, şu konuyu dikkatle göz önüne almalıdır: Kur’ân-ı Kerim, insanların dünyevî ve uhrevî bütün durumlarına ölçü getirmiştir. Konuşmalarına, yiyip içmelerine, ticaretlerine ölçü koyduğu gibi; fikir ve his âlemlerine de ölçüler koymuştur. Meselâ, konuşmaya ölçü getirmiştir: Müslüman yalan konuşamaz. Düşünce tarzına ölçü getirmiştir: İnsan Cenâb-ı Hakk’ın zâtını, mahiyetini ve nasıl olduğunu düşünemez. Aynı şekilde Allah’ı sevmeye ve Ondan korkmaya da ölçü getirmiştir. Allah sevgisinin ölçüsü, “iyi amel işlemek”, Allah korkusunun ölçüsü, “takvâ” yâni günahlardan sakınmaktır. Biz Müslümanlar sonsuz ve şartsız olarak ancak Allah’ı, sonra da Peygamberimizi severiz.. Ondaki bütün kemalâtın kendi zâtından değil, Allah’tan olduğuna iman ederiz. Onun Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellisine en geniş bir ayna olduğunu bilir ve bu itibarla kendisini canımız, malımız ve akrabalarımızdan, kısaca her şeyimizden daha çok severiz. Allah ve Resulünden sonra diğer peygamberleri, sonra dört halifeyi, sonra diğer sahabeleri severiz. Sonra da derecelerine göre, bütün evliyaları ve müminleri severiz. Sonuç olarak, sevgimizde İslâmîyet’in koyduğu ölçülere dikkat ederiz. Allah’ı sevmenin yolu, Peygamber Efendimize uymaya çalışmaktır. Sonuç olarak, Peygamberimiz (asm.) Allah’ın sevdiği, razı olduğu insan modelidir. Bir mümin O Rehber-i Ekmel’e benzediği ölçüde, Allah’ı sevmiş ve Onun muhabbetini kazanmış olur. Peygamberimize benzemek ise, fiilleri, sözleri, ahlakı ve davranışlarıyla Onun bütün Sünnet-i Seniyye’sine tâbi olmakla mümkün olur. Buna göre, Sünnet-i Seniyye’ye tam uymak isteyen bir mümin, Resulüllah Efendimiz gibi -farz, vacip, sünnet- bütün namazlarını kılacak, orucunu tutacak, zengin ise hacca gidecek ve zekât verecek, Kur’an’ı okuyacak, Sevdiklerini sevecek, sevmediklerini sevmeyecek. Onun ahlâkına mümkün olduğu kadar seveceğiz. ....   Sultan II. Mahmud’un hanımı ve Sultan Abdülmecid’in annesi Bezm-i alem Valide Sultan’ın sıkça kullanmış olduğu mühründe kazınarak şunlar yazılmıştır; “ Muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl? Zuhurundan Bezm-i alem oldu vasıl.” Muhabbet sözcüğünün anlamı; sevgi, dostça konuşma, yarenliktir. Muhabbeti Arapça kökenli bir sözcüktür. Genelde sevme, sevgi, dostluk. dostça konuşma anlamında kullanılır. Muhabbetin İngilizcesin fondness’tir. Sevgi, aşk, dost edinmek anlamlarına gelen muhabbet, şiddetli arzudan dolayı kalbin kaynaması, taşması, sevilene ulaşmak için çırpınmasıdır. Sevene muhib, sevgiliye habib ve mahbub denir. Cünet Bağdadi de diyor ki; “Muhabbet kalbin meylidir.” ■ Bu meyil kulun doğal biçimde Allah (c.c)’a ve O’na ait olan şeylere yönelmesidir. “Muhabbet, tercihi sevgiliden yana kullanmaktır. Muhabbet ve aşk iki gönül arasında elektrik akım hattı gibidir. Muhabbetullah, Allah-u Teala’nın kemal ve cemalini algılamak ve takdir oranında kalpte oluşan ilahi bir nurdur. Bu muhabbet ile insan ruhu, kederlerden ve hüzünlerden kurtulur. Neşe ve huzura kavuşur. İnsan ruhunu erdeme ulaştıran nedenlerin önemlisi Allah sevgisidir. ■ Kişioğlu, bir şeyi ya ondaki kemal, ya da ondan aldığı lezzet ve gördüğü yarar için sever. Örneğin, Müslüman peygamberleri, evliyaları, irfan ve fazilet sahibi zatları, onlardaki -olgunluk-erdem için sever. Kendisine ihsan eden kimseleri, onlardan gördüğü lütuf ve ikramları için sever. ■ Yediği yemek ve meyveleri ise lezzetleri için sever. Kişioğlu aklen ve vicdanen bilir ki, kemallerini takdir ettiği, ihsanlarından memnun olduğu ve lezzet aldığı bütün bu varlıklar Allah’ındır. Hepsini O yaratmıştır. Bunlarda tecelli eden bütün kemal, cemal ve ihsanlar, hep Ondan gelmektedir. ■ Kişiler kendindeki bu sonsuz muhabbet yeteneğini öncelikle ve bizzat Allah’a verecek, diğer bütün muhabbete layık olanları nimetleri ve ihsanları da Allah için sevecektir. ■ Bozulmamış her akıl ve vicdan, bu yalın gerçeği kabul eder. Muhabbetin başlıca üç nedeni vardır; Cemal, kemal ve ihsan! Biz insanlar bu üç şeyi nedensiz severiz. Kemal, olgunluk, mükemmellik, demektir. Örneğin, İmam-ı azamı, görmediğimiz, nasıl biri olduğunu bilmediğimiz halde onu severiz. Onu sevişimiz bilimdeki kemalinden ve İslâm’a yaptığı hizmetlerinden dolayıdır. Fatih Sultan Mehmet’i severiz. Çünkü küçük yaşına karşın başardığı onlarca zaferden ötürüdür ve bu bir kemaldir; “ İnsan bilmediği ve tanımadığı şeye düşman olduğuna göre düşünelim ki birisi bize “Fatih Sultan Mehmet nasıl bir adamdır, onu seviyor musunuz?” diye sorduğunda eğer onun hakkında bir şeyler biliyorsak, yaptıkları mükemmel işlerin farkındaysak elbette ki tanıdığımızı ve sevdiğimizi söyleyeceğiz. Fakat onun ismini hiç duymamış ve yaptıklarından da haberimiz yoksa - Onu tanımıyorum seveyim- diyeceksiniz. Bir kişiyi sevebilmek için öncelikle onu tanımak gerekir. Aynı şekilde Allah (CC)’ı sevebilmek için öncelikle O’nu Ad, sıfat ve tecellileriyle bilmemiz gerekir. Buna marifetullah denilir. Marifetullah olmadan muhabbetullah da pek olanaklı değildir. Marifetullah ise bilim ile kazanılır. Madem insan cemal, kemal ve ihsana karşı fıtraten muhabbet eder. Madem kâinatta görünen bütün cemal kemal ve ihsan hakikatte Allaha aittir. Öyle ise asıl muhabbete layık olan mevcudat değil Allah’tır. Diğer mevcudat ancak Allah namına ve Allahın izniyle sevilebilir.” ... “Anmaz oldun bizi mihrinle muhabbet bu mudur? Yılda bir görmez olduk seni ülfet bu mudur?” (İzmirli Ruhi) .... ■ Dost ise düşünme, ver ömrünü gitsin. Dost değilse, hiç bekletme yol ver gitsin.(Mevlana) ... “Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resulallah Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resulallah Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Resulallah Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah Yanar kalbe devâsın sen bulunmaz bir şifâsın sen Muazzam bir sehâsın sen dilersen rûnümâsın sen Habîb-i Kibriyâsın sen Muhammed Mustafâsın sen Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah Gül açmaz çağlayan akmaz İlâhî nûrun olmazsa Söner âlem nefes kalmaz felek manzûrun olmazsa Firâk ağlar visâl ağlar ezel mesrûrun olmazsa Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah Erir canlar o gülbûy-ı revanbahşın hevâsından Güneş titrer yanar dîdârının bak ihtirâsından Perîşân bir niyâz inler hayâtın müntehâsından Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah Susuz kalsam yanar çöllerde can versem elem duymam Yanardağlar yanar bağrımda ummanlarda nem duymam Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah Ne devlettir yumup aşkınla göz râhında cân vermek Nasîb olmaz mı Sultânım Haremgâhında cân vermek Sönerken gözlerim âsân olur âhında cân vermek Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah Boyun büktüm perîşânım bu derdin sende tedbîri Lebim kavruldu aşkından döner pâyinde tezkîri Ne dem gönlüm murâd eylerse taltîf eyle kıtmîri Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah.” (Yaman Dede)    
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.