Konya
°C
Yeni Meram

Kur’an’dan Rahmet Esintileri: Yirmi Dokuzuncu Cüz (2)

Kur’an’dan Rahmet Esintileri: Yirmi Dokuzuncu Cüz (2)- Hseyin TOPTAŞ- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
06.09.2019 01:00
05.09.2019 14:57
0
9149
ABONE OL
Kitapları ellerine verildiği günde insanların mutluluk ve pişmanlıkları Ödülü cennet olanlar, o gün sevinçlerini oradakilerle heyecanla paylaşırlar. Okulda takdir alan öğrencinin takdir belgesini sevinerek herkese gösterdiği gibi ebedi saadeti kazanan kişi de kitabını okumaya herkesi davet eder. “O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz. İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: “Gelin, kitabımı okuyun!” “Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.” Artık o, hoşnut bir hayat içindedir. Yüksek bir cennettedir. Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir). (Onlara şöyle denir:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.” (1) Cezası cehennem olanlar ise pişmanlıklarını, hayal kırıklıklarını paylaşırlar. Pişmanlık veya hatanın itirafı azabın onlardan gitmesine engel olamayacaktır. “Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.” “Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.” “Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.” “Malım bana hiçbir yarar sağlamadı.” “Saltanatım da yok olup gitti.” (Allah, şöyle der:) “Onu yakalayıp bağlayın.” “Sonra onu cehenneme atın.” “Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.” “Çünkü o, azamet sahibi Allah’a iman etmiyordu.” “Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu.” “Bu sebeple, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur.” “Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.” Onu günahkârlardan başkası yemez.”” (2) Kıyamet gününün azabından kurtulmak için her şeylerini vermek isterler “Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla. (O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz. Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir. O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır. Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır. Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır. Ancak, namaz kılanlar başka. Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir. Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir. Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir. Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir. Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz. Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir. Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar. Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir. Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir. Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir. Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir. İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir. “ (3) Bu ayetler, insanın ahlâkını yukarıda sıralanan olumsuz eğilimlerden temizlemenin veya onların etkisini kırmanın yolunu göstermektedir. Bu yol, kısaca ahiret inancıyla desteklenen güçlü bir sorumluluk duygusu geliştirmek, ibadet ve ahlâk alanında olumlu ve yapıcı davranışlar sergilemektir. Burada sıralanan davranışlar düzenli namaz kılmak, malında yoksulların hakkı bulunduğunu bilip onu ehline ödemek, ahiret kaygısı taşımak, namuslu ve iffetli olmak, emanete sadakat göstermek, şahitlikte yalan söylemekten sakınmaktır. Servet ve mevki sahipleri Nuh (AS) kavminin helak olmasına sebep oldular Hz. Nuh (AS) kavmini tevhid ve adalete davet eder. Kavminin hidayeti için her yolu dener, fakat istenen olumlu cevap alamadığı gibi kavmi de kendisi ile alay eder. Nuh (AS) tebliğ karşısında kavminin tavrını şöyle anlatır; “Kendilerini bağışlaman için ben onları ne zaman çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkadılar; elbiselerini başlarına bürüdüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.” (4) “Nûh, "Rabbim" dedi, "Doğrusu bunlar beni dinlemediler, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka bir şeye yaramayan kimseye uydular. Onlar çok büyük tuzaklar kurdular." (5)ᅠ Hz. Nûh’un kendi halkının ileri gelenlerinin direnişiyle karşılaştığı anlaşılmaktadır. Halkın peşlerinden gittiği bu üst tabakanın servet ve mevkileri, kibirlerini ve küstahlıklarını arttırarak onları bir yok oluşa sürüklemiştir. Ayette sadece dünyevî nimet ve ikballere önem vermenin uzun vadede mutlaka manevi değerleri yok edip toplumun temel dokusunu tahrip edeceği gerçeğine de işaret edilmektedir. Kavmi helak edildiği zaman Nuh (AS) gelecek nesillerin kurtuluşu için şu duayı yapmıştır. “Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!” “Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâfir kimseler yetiştirirler.” “Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır.” (6) Kur’an’ı ağır ağır oku “Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku. Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz gece ibadetinin etkisi daha fazla, (bu ibadetteki) sözler (Kur’an ve dua okuyuşlar) ise daha düzgün ve açıktır. Çünkü gündüzün sana uzun bir meşguliyet vardır. Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O’na yönel.” (7) Tilavet, Kıraat ve Tertil Kur’an okumanın içinde olmalıdır “Kur’an okumak ile ilgili üç kavram geçmektedir. Tilavet, Kıraat ve Tertil. Kur’an’ın tilavetinden maksat; hem onun okunması, hem tekrar edilmesi, hem başkalarına aktarılması, hem de emirlerinin ve yasaklarının gereğinin yerine getirilmesi, böylece diğer insanlara örnek olunmasıdır. Kur’an’ı kıraat etmek, manaları üzerinde düşünmek ve aklı harekete geçirmek demektir. Tertil ise, özümseyerek, hissederek, yüreğinde duyarak, vahiy ile adeta bütünleşerek yavaş yavaş okumak demektir. Buradan da anlaşılıyor ki, Kur’an’ı okumak, onu önce anlamayı (kıraat) ve sindire sindire okumayı (tertil), ardından da gerekeni yapıp aktarmayı (tilavet) zorunlu kılmaktadır. Bu üçü de okumanın içinde olmalıdır; bunlardan herhangi biri yoksa okuma eksik kalır.” (8) Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun “(Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.) Artık, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde, Kur’an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (9) Şirkten uzak dur “Ey örtünüp bürünen (Peygamber!) Kalk da uyar. Rabbini yücelt. Nefsini arındır. Şirkten uzak dur. İyiliği, daha fazlasını bekleyerek (bir kazanç elde etmek için) yapma. Rabbinin rızasına ermek için sabret.” (10) Sekar Cehennemine girenlerin sözü “Herkes kazandığına karşılık bir rehindir. Ancak ahiret mutluluğuna eren kimseler başka. Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?” Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.” “Yoksula yedirmezdik.””(11) Sekar cehennemine atılanların verdiği cevap üzerinde de ciddi manada düşünmek gerekir. Cehenneme atılışları; iman etmediklerinden değil namazı kılmadıklarından, namaza gereken önemi vermediklerinden ve yoksulu gözetip doyurmadıklarındandır. İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder “Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz. O gün birtakım yüzler aydındır. Rablerine bakarlar. O gün birtakım yüzler de asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar. Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı. Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti. Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti. “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir. İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.” (12) Allah rızası için yapılan ikramın mükâfatı “O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar. Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.” “Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.” Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir. Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırır.” (13) “Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar.” (14) Hakkı yalanlayanların o gün vay haline! Mürselât suresinde ahiret hayatında suçlulara uygulanacak azap niteliğindeki işlemlere ve cehennemin kısa tasvirine yer verilirken muttakilere de sunulacak hayat anlatılır. “Şüphe yok ki takvâ sahipleri gölgeliklerde ve pınar başlarında canlarının istediği çeşit çeşit meyveler arasında olacaklardır. "Yaptıklarınızın karşılığı olarak şimdi afiyetle yiyin için." Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükafatlandırırız.” (15) İnkârcıların ebedî hayattaki hüsranlarının büyüklüğünü vurgulamak üzere, “Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!” ayeti surede on defa tekrarlanmaktadır. Kur’an’ı anlamak ve onunla amel etmek temennisi ile… 1) Hâkka 18-24 2) Hâkka 25-37 3) Meâric 8-35 4) Nuh 7 5) Nuh 21-22 6) Nuh 26-28 7) Müzemmil 1-8 8) Mehmet Okuyan, Kısa Sûrelerin Tefsiri, C: 3, S. 27-29 9) Müzemmil 20 10) Müddessir 1-7 11) Müddessir 38-47 12) Kıyamet 20-36 13) İnsan 7-12 14) İnsan 27 15) Mürselat 41-44
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.