Değerli Okuyucularım, Türk insanları arasında, ve özellikle Türk aydınları arasında, görüş ayrılığı ile iki ayrı kutbu temsil etmeyi birbirine karıştırma hastalığı var desek yanlış olmaz. Malum, görüş ayrılığı insanın doğasında olan bir şeydir. Bütün insanlar arasında, karı koca arasında bile görüş ayrılığı olmaktadır. Görüş ayrılıkları, insanlık tarihinde, pozitif ilmin gelişmesinde önemli roller oynamıştır. Demokrasinin içinde, daha da ilerisi, uygarlığın içinde görüş ayrılıkları hep yer almıştır. Politikada görüş ayrılıkları, siyasi partiler halinde kurumsallaşmış olarak ve demokrasinin temel taşları halinde faaliyet gösterirler.
Ülkemizde, siyasi partiler arasındaki doğal görüş ayrılıkları, öylesine (tabirimi hoşgörün) vahşi hale geldi ki, gerek TBMM tartışmalarında ve gerekse açık oturum programlarında, küfüre kadar varan hakaret ifadeleri duyuyoruz. Mahkemelerde hakaret davaları görülüyor. Bunun üzerinde durulması ve önlenmesi gerekir. Bu durumun ortaya çıkmasında, en önemli sebep, başta iktidar partisi olmak üzere, partilerin siyasal sosyolojide yer alan bazı stratejileri insafsızca uygulamalarıdır. Bunlara göz atacak olursak, mesela:
1-Bir şeyi sürekli olarak ve bağırarak kitlelere bildirmek. Bu bildirilen yalan bile olsa, önemli sayıda insan buna inanmaya başlayacaktır.
2-İddia ettiğiniz veya taahhüt ettiğiniz şey yalan bile olsa, çok büyük olmalıdır. Büyük yalanlara halk daha kolay inanırlar. Bu büyüklük karşısında insanlar sinecek, kitle halinde birbirine sokulacaktır.
3-Hatalarınızı, kusurlarınızı asla kabul etmeyin. Hatta bunları başkasının, rakibinizin üstüne yüklemeye çalışın. Rakibe saldırın, bağırın.
4-Mümkün olduğu kadar, her çareye başvurarak basını yandaş hale getirin. Ayrıca etrafınızda sizi öven STK (sivil toplum kuruluşları) bulundurun. Gerektiği ölçüde dini kullanın. Dindarlık yapın, dinci hareketlere göz yumun.
5-Bütün konuşmalarınızda bağırın, olabildiğince çok kalabalığa hitabedin ve bunu çok sık yaparak insanların düşünmesine fırsat bırakmayın. Önemli olan sıkıntılı, öfkeli kitlelerdir. Onlar sığınacakları bir liman ararlar. Siz ortalığı gererseniz, bağırarak vaatlerde bulunursanız, yalan bile olsa bu vaatler büyükse, kitleler sizin limana gelirler. Aydınların önemi yoktur.
Siyasi partilerin bu tarz davranışları, toplumun bütün katmanlarını etkiliyor ve görüş ayrılıkları kutuplaşmaya dönüşüyor. Bu etki o kadar yoğun ki, tartışma programlarına katılan ilim insanları dahi, yobazlık derecesinde kör iddialarda bulunuyorlar. Öyle ki, bu insanların nadiren bile, karşısındakine ilim insanı ağırlığı içinde, “bu noktada siz haklısınız” dediğini duyamıyoruz. Medyadaki bu örnekler doğal olarak sokaktaki insanı da kutuplaştırıyor. Bugün toplum olarak geldiğimiz nokta burasıdır.
Düşüncemiz odur ki, demokrasinin ana ögeleri siyasi partiler böyle bir yolu tercih etmemelidirler. İktidara gelmek veya iktidarı korumak için her yol asla serbest değildir.Türkiye, bugün terör ve büyük dış tehlikelerle mücadele etmektedir. Emperyalizmin bayraktarları (ABD, Rusya, Fransa, İngiltere) Suriye’de çeşitli entrikalar çeviriyorlar. Mehmetçik oralarda tehlike içinde. Yurt içinde barış ve dayanışmaya ihtiyacımız var.
Bu sıkıntılı zamanda politikacılarımız sözlerine dikkat etmelidirler. Bakın Yunus Emre (1238-1320)ne demiş :”Söz ola kestire başı, söz ola kestire savaşı, söz ola bal ile yağ eder ağulu aşı.” Evet ağzımızdan çıkan sözler, politikacının ağzından çıkan sözler çok önemlidir. Bugün ülkemizde bir beka durumundan bahsediliyor. İçte siyasal taktik ve stratejiler uygulama zamanı değildir. Aklımıza başımıza almamız gerekir. Saygılarımla.