Konya
°C
Yeni Meram

Elindekilerle Yetinmek! ve Kanaatkar Olma

Elindekilerle Yetinmek! ve Kanaatkar Olma - Rıdvan Bülbül - Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
23.06.2017 07:04
23.06.2017 11:31
0
10702
ABONE OL
 ■ Kanaat etmekten hiç kimse ölmemiştir. Hırs besleyerek hiç kimse padişah olmamıştır. (Mevlana) ■ İyiliğe niyet edin. Sıkıntıya sabredin. Aza kanaat edin. Hatanızı kabul edin. Varken tasarruf edin. Nefsinizle inat edin. Ama Allahtan başka kimseye kulluk etmeyin. ( Hz. Mevlana) *** Kanaat etmek, kültürdür, soylu  davranıştır. Sözlük anlamı “Elindekinden hoşnut olma” durumudur. Ayrıca kanma, inanma, kanış, kanı, düşünce anlamına da gelmektedir. İnsanoğlu elindeki/ elindekilerle yetsinmez hep “daha, daha, daha, daha ” der. Nedense bu dahaların sonu bir türlü gelmez; Daha, daha, dahaaaa…. … ■ Kanaatten nasibi olmayanı dünya malı nasıl  zengin etsin? (Feriduudin-i Atar) … Özcesi eski deyimle “kanaatkar” değiliz; Müslümanlık, Allahü teâlânın takdirine râzı olmak ve kazandığına kanaat etmektir. İslâmiyet, kadere inanmak ve kanaat etmektir. Fakat kader, bazılarının zannettiği gibi çalışmamak, fazla istememek değildir. Kader, insanların ne yapacağını, Allahü teâlânın önceden bilmesi demektir. Allahü teâlâ, çalışmayı emrediyor, çalışanları övüyor. … ■ Cihâd edenler, çalışanlar, uğraşanlar, oturduğu yerde ibadet edip cihad etmeyenlerden daha üstündürler, daha değerlidirler. (Nisa Suresi 94 Ayet) ■ Çalışıp kazananları Allahü teâlâ sever. ■ İki gün bir derecede bulunan, ilerlemeyen aldandı (Hadis) ■ İşlerinizi yarına bırakmayınız. Sonra yok olursunuz! (Hadis) ■ Çalışıp kazanan kimse, ahiret günü ayın on dördü gibi parlak olacak ■ Âlimlerin uykusu ibadettir ■ Helâl kazanın ve hayırlı yerlere harcayın. ■ Din kardeşine ödünç verenin, günahları affolur. ■ Her şeye ulaştıran yol vardır. Cennete kavuşturan yol bilimdir. (Hadis) … Yoksulun biri ağaç dibinde gölgelenmekte olan Hz. Ali’ye gelir, ihtiyaçlarını bildirir; “ Çoluk çocuk sıkıntı içindeyiz, ne olur bana biraz yardımda bulununuz!” Hz. Ali Hz. yerden bir avuç kum alır, okumaya başlar, sonra da avucunu açar ki, kum tanecikleri altın külçeleri haline gelmiş, bunları yoksula verir;    “Al bunları , ihtiyacını karşıla!” Yoksulun gözleri yerlerinden fırlayacak gibi olur ve konuşur; “Allah aşkına söyle ya Emirel-Mümin ne okudun da kum tanecikleri altın oluverdi.” Hz. Ali anlatır:    “ Kuranıkerim, Fatiha suresine gizlenmiştir. Fatiha suresini okudum.” Bunu öğrenen yoksul durur mu? O da bir avuç kum alır ve başlar okumaya. Okur okur okur. Ama kumlarda bir değişiklik olmaz Hz. Ali’ye yakınır;    “Ben okudum, ama bir şey değişmiyor kumlar altın olmuyor.” Hz. Ali boynunu büker mahcup bir eda ile yoksula yanıt verir: “Ne yapayım? Dua aynı dua ama okuyan ağız aynı değildir. Dua tamam,  okuyanın ihlası ve teveccühü tamam değildir.”    Nasır-ı Hüsrev’ den İnciler; ■ Yeryüzünde bütün ıstıraplar, aza kanaat etmemekten doğar. ■ İster padişah, ister derviş, ister komutan olsun, elindekiyle yetindikten sonra hepsi birdir. ■ İster padişah, ister derviş, ister komutan olsun, elindekiyle yetindikten sonra hepsi birdir …    Kasabada yaşayan  dünyalar güzeli bir kız varmış. Bu kız öyle güzelmiş ki, çok uzak şehir ve ülkelerden çok zengin, çok yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş.   Kendisi ile evlenmek isteyen nice prensi nice şövalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş. Bu arada aynı kasabada yaşayan ve bu kıza aşık olan genç bir delikanlı da kızı istemiş. Ama kız onu da reddetmiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış. Kendine başka hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Bir gün yolu geçmişte yaşadığı güzel, küçük kasabaya uğramış. Tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş.  Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. Herkesi reddetmiş  kızın kocasını pek merak etmiş. Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş. Kızın kocası şişman, kel ve çirkin mi çirkin bir adammış. Üstelik zengin bile değilmiş. Çok merak eden adam kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış. Kapı açılınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlendiğini sormuş. Gül bahçeden en güzel gülü koparıp getirirse  yanıt vereceğini koşulunun bahçede ilerlerken geriye dönmemesi  olduğunu söylemiş.Konuk eski arkadaşı  yüzlerce gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamış.Birden çok güzel sarı bir gül görmüş.  Ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pembe bir gül gözüne çarpmış. Tam  uzanırken ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş. Derken bir de bakmış bahçenin sonuna gelmiş ve zorunlu olarak  bir gül koparıp kıza götürmüş. Bahçenin en güzel gülünü getirmesini beklerken ev sahibesi bir de ne görsün, yaprakları solmuş cılız bir gül.    Bunun üzerine adama dönmüş ve demiş ki;    “Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve  en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın. Gençlik gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir.”     İşte kıssa bir öykü…    Tutumlu olmak her alanda  dengeli ve ölçülü davranmak, orta yolu tutmak israftan kaçmak aşırılıktan sakınmak, kanaat sözcük ve kavram bağlamında kararını bilmek, eldeki ile yetinmek, ihtiyaç dışındaki şeylere göz dikmemek, az mala sahipken korkmamak ve çok mal içinde şımarmamaktır.    Hz. Muhammet  der ki;     “Kimin derdi ahiret olursa, Allah onun kalbine zenginlik koyar, dağınık işlerini toplar, dünya ona kolay gelir. Kimin de bütün derdi dünya olursa, Allah onun gözünün önünden fakirliği hiç ayırmaz, işlerini dağıtır, düzeni olmaz. Dünya da kendisine ancak takdir edildiği kadar gelir.”    Allah’ın taksimine razı ol ki, insanların en zengini olasın. (Tirmizî)    Bir zamanlar cömertliği dillere destan olan Hatem-i Taî, konuklarına büyük bir ziyafet vermiş, kırk  büyükbaş hayvan kesmişti. Herkese güzel değerli armağanlar  dağıtmıştı. Aynı gün şehrin dışına gezmeye çıkan Hatem-i Taî, yolda bir ihtiyar gördü. Sırtına odun yüklemiş, iki büklüm gidiyordu. Odunların bir kısmı dikenli olduğu için de ihtiyarın eli yüzü çizik içindeydi. Hatem ihtiyarı durdurdu;    “ Sen Hatem-i Taî’yi tanımıyor musun? Şu anda herkese ziyafet ve armağanlar veriyor. Sen de git, ihtiyacını al. Böyle beş kuruşluk dikenle uğraşma!”    İhtiyar, Hatem’in adını duymuştu ama hiç görmemişti. Ona döndü ve şöyle konuştu;    “ Ben bu dikenli yükü izzet ve şerefimle taşıyorum. Onu taşırken ter dökülüyor, fakat kimseye yüzümün suyu dökülmüyor. Ben gidip de bir mide için Hatem-i Taî’nin minneti altına girmem, hürriyetimi kimseye vermem!”    Sonraları Hatem-i Taî’ye kendisinden daha cömert ve onurlu bir insan görüp görmediğini sorduklarında  şu yanıtı verdi;    “O sırtıyla odun taşıyan ve bana minnet etmeyen ihtiyar benden daha onurlu daha mert ve daha yüksek bir kimsedir.”    (Sadi Şirazî-  Gülistan)
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.