■ Alimlerin mürekkebi, şehitlerin kanından faziletlidir. (Hadis-i Şerif)
■ Dört şey var ki, dört şeye doymaz; Göz bakmaya, yer yağmura, kadın erkeğe, bilgin de bilgiye. (Hz. Muhammed)
***
Konya, evliyalar ve düşünürler kentidir.
Dünya’ya, insanlığa yol gösteren ışık tutan
Nice bilginler bağrından çıkmıştır. Konya’nın her adımında bire bilgin, bir düşünür bulmak olanaklıdır. Uygarlıkların harman olduğu bu kent’e yeterince değer veriliyor mu, sorusunun yanıtı maalesef “hayırdır!” Siyasetin kısır döngüsü için de Konya da ihmale uğramış, çoğu konularda yüz üstü bırakılmıştır.
Tarihin sayfalarını çevirerek, günümüzde anı olarak etkisini ve varlığını sürdüren Bir Konya bilgesinden söz açacağız. Bu, aydınlık kişi;
Mehmet Bahaeddin Efendi’dir.
***
Mehmet Bahaeddin Efendi Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerindendir. 1257 (m. 1831)’de Konya'ya bağlı Bozkır'ın Karacahisar köyünde doğdu. Şeyh Muhammed Kudsi'nin büyük oğludur. Babasının eğitimi ile yetiştikten sonra Konya'ya geldi ve Bekir Sami Medresesi'ne müderris oldu; 1324'de burada öldü. Bir sohbetinden alıntı;
■ cihan saadetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünya ve ahiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tabi olmaya bağlıdır. Ona tabi olmak için, iman etmek ve ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak lazımdır. Kalpte doğru imanın bulunmasına alamet, kâfirleri düşman bilip, onlara mahsus olan
ve kâfirlik alameti olan şeyleri yapmamaktır. Çünkü İslam ile kâfirlik birbirinin aksidir, zıddıdır. Birinin bulunduğu yerde diğeri
bulunamaz, gider. Bu iki zıt şey bir arada bulunamaz. Bunlardan birisine
kıymet vermek diğerini hakaret ve kötülemek olur. Allahü teâlâ sevgilisi olan Muhammed aleyhisselâma, huluk-ı azîm sahibi çok merhametli olan Peygamberine “sallallahü aleyhi ve sellem”, İslam düşmanları ile cihad etmeyi ve sertlik göstermeyi emrediyor. Demek ki İslam düşmanlarına sert davranmak huluk-ı azîmdendir. İslamiyetin izzeti ve şerefi, küfrün ve kâfirlerin hakir ve
zelil olmasındadır. Kafirlere izzet veren, hürmet eden, Müslümanları tahkir etmiş, alçaltmış olur. Hak teâlâ, Âl-i İmrân sûresinde kâfirlere kıymet verenlerin ve küfre tabi bulunanların aldandıklarını ve pişman
olacaklarını beyan buyurarak 149. âyet-i kerîmeyi gönderdi;
■ Ey benim sevgili Peygamberime
“sallallahü aleyhi ve sellem” inananlar! Eğer, kâfirlerin sözlerine aldanıp Resûlümün
“sallallahü aleyhi ve sellem” yolundan ayrılırsanız, kendilerine Müslüman
süsü veren din düşmanlarının uydurma ve yaldızlı sözlerine kapılarak, imanınızı
çaldırırsanız, dünyada ve ahirette ziyan edersiniz. Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı Allahü teâlâya ve Onun Peygamberine düşman olmaya sürükler. Kendini Müslüman zanneden Kelime-i tevhidi söyleyip,” inanıyorum” diyen namaz kılıp ve her ibadeti yapan onun imanını ve İslam’ını temelinden götürür.
***
Bahaeddin Efendi, Bozkırlı Muhsin Efendinin oğludur. Eğitimini tamamladıktan sonra Konya'ya gelerek bilimi geliştirmeye ve yaymaya çalıştı; 1903 yılında da yaşama veda etti, Hacı Abdülfettah Mezarlığında toprağa verildi. Vahdet-i Vücud'a dair Arapça "Bâisü'l-Mağfira fî Beyân-ı Akvâli'l-Vahde" adlı eseri ile Cenabı Hakk'ı zikrin faziletlerine dair "İkâzü'n-Nâimîn ve Tenbîhü'l-Mukallidîn" adında kıymetli bir eseri daha bulunmaktadır.
■ İki cihan saadetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünya ve ahiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tabi olmaya bağlıdır. (Mehmet Bahaeddin Efendi)
Bir damla:
■ Cahil ile oturup bal yiyeceğine; Âlimle oturup kuru ekmek ye./ ■ Âlim ile oturan, alır mertebe, cahil ile oturan döner merkebe/
■ Nice bilgin vardır ki, hakiki irfandan nasipleri yoktur. Bu çeşit bilgin hafızdır, bilgi sevgilisi değil. (Mevlana)