***
“EN iyi nasihat güzel örnek olmaktır.” (Malcom X)
***
GÜL, BAYRAKTAR MI?
Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan, partisinin kabuğunu değiştirmeye çalışırken, çok ciddi bir dirençle karşılaşıyor.
Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın “yeni yetmeler” diyerek küçümsediği ekibin parti içindeki ağırlığı arttıkça, kendilerine “Milli Görüşçüler” adını veren Erdoğan’ın eski dava arkadaşları “tasfiye ediliyoruz” duygusuna kapılıyor. Huzursuzluk da buradan kaynaklanıyor.
Sayın Erdoğan’ın dava arkadaşlarından sayın Abdullah Gül ise AKP’de politika yapmak istediği halde partiye üye yapılmamıştı. Gül adına Erdoğan’la görüşen Arınç, aldığı olumsuz yanıtı aktarırken hayli zorlanmıştı. Gül, “şimdi, kendi kurduğum partiye üye olamayacak mıyım?” diyerek tepki göstermişti.
Gül’ün Erdoğan tarafından dışarıda tutulması, partinin “5’i bi yerdeleri” Yiğit Bulut, Hakan Fidan, Efgan Ala, Süleyman Soylu ve Yalçın Akdoğan gibi isimlere bırakılması, AKP içindeki rahatsızlığı artırıyor. Başbakan sayın Ahmet Davutoğlu tarafına bakılınca o da parti içinde yalnızlaştıkça yeni ittifaklar arıyor. Bu yüzden, önümüzdeki günlerde bir çalışma ofisi açacak olan Gül’ü her an partiye davet ederek rozet takabilir!
Öte yandan Bülent Arınç’ın, bir grup arkadaşıyla birlikte Saadet Partisi’ne gidebileceği belirtiliyor. Erdoğan bu girişimin farkında olduğu için Saadet’in içini boşalttırmaya; Oğuzhan Asiltürk, Mevlüt Karakaya ve Recai Kutan gibi isimleri AKP’ye getirmeye çalışıyor.
Kuşkusuz Hakan Fidan’ın AKP Genel Başkanlığı’na hazırlanması sadece Milli Görüşçüleri değil, Efgan Ala ve Yalçın Akdoğan gibi isimleri de rahatsız ediyor. Ala’nın, Fidan’ın istifasına karşı çıktığı ve Erdoğan’a ilettiği biliniyor.
Şu noktayı hatırlayalım:
Erdoğan, Ak Saray’a çıktıktan sonra oluşturacağı kabinede, Hakan Fidan’ı Dışişleri Bakanı yapmayı tasarlıyordu. Ancak parti içindeki bazı kurmayları, “MİT’ten gelip bakanlığa geçerse, dünyada eleştiri konusu olur” deyince Milli Görüşçülerin tepkilerini dindirmek amacıyla “adaylığına ben de karşıyım” demek zorunda kaldı. Aksi takdirde istifaların önünü kesemeyecekti.
Bu yüzden Erdoğan’ın tek düşündüğü, parti içindeki 50 milletvekilinin istifasını engellemek ve AKP’yi 7 Haziran seçimine “birlik beraberlik görüntüsü içinde” götürmektir.
Erdoğan, artık AKP’yi yönetmekte zorlandığını görmektedir. Zira, adına ‘başkanlık’ denilen hilkat garibesini kendi partisine bile kabul ettirememektedir. Partinin kurmayları, başkanlık sisteminde kendilerine yer olmadığını görmekte, politika yapmanın anlamsızlaşacağını düşünmektedir. Erdoğan’a karşı oluşan cephenin bayraktarlığını Abdullah Gül’ün perde arkasından yönettiği artık sır değil. Gül, 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Dosyaları’nın mecliste oylanmasından önce, üç aydır irtibatının olmadığı Ahmet Davutoğlu’na bir dostuyla mesaj yollamıştır. Gül “ben Ahmet beyi ilkeli bir siyasetçi olarak tanıyorum” demiştir. Davutoğlu bu mesaj üzerine oylamaya katılmamış ve İngiltere’ye gitmiştir. AKP Grubu’nun, bu oylamada önemli sayıda kaybettiği görülmüştür.
Anlaşılan sayın Erdoğan’ın bitmek bilmeyen “tek adam olma” hevesi, yakın çevresini de tedirgin etmeye başlamıştır. Bu yüzden geçmişte yakınında olan arkadaşları bile, “bu kadar da olmaz” diyor ve denge mekanizmasına ihtiyaç duyuyor.
Her an istifası beklenen ve ayrılırken ‘gemileri yakacak!’ olan Arınç’ın “sonumuz ANAP ve DYP gibi olacak” sözü, tedirginliğini açıkça gösteriyor. Tek Adam olma hayaliyle Erdoğan’ın “istediğimi yaparım, kimse karışamaz” duygusu ve bir de PKK sorunu AKP’yi çatlatacak hale dönüştürüyor.
Bakalım önümüzdeki süreçte neler yaşayacağız?