Konya
°C
Yeni Meram

FİKİR ÜZERİNE BİR ANALİZ

FİKİR ÜZERİNE BİR ANALİZ- Kudsi ÖNCÜ- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
02.11.2022 01:46
01.11.2022 16:50
0
1603
ABONE OL

Değerli dostlarım, üç yılı aşkındır köşe yazısı yazıyorum. Siyasi, teknoloji, ekonomi, analitik fikir, eğitim vs. konuları üzerinde yazdım. Hemen hemen tamamının sonuç bölümünde; fikirlerin farklılıklarını çatışma sebebi değil zenginlik olduğunu, bilimin fikir özgürlüğünden neşet edebileceğini, mesele vatansa her şeyin teferruat olduğunu vurgulamışımdır. Ancak değişmez ölçünün şu olduğu ana fikrini de savunmuşumdur.
1-İnsan onuruna, haklarına aykırı, yalana dayalı fikir adı altında toplumu ifsada ve nifaka sevk eden söz ve eylemler başkalarının hak alanına girdiği için hak olamaz. Kobani olayları provokasyonuyla Yasin Börülerin, 52 insanımızın katledilmesi eylemi bir fikir özgürlüğü eylemi değildi.
2- Fıtrata (yaratılışa), doğaya/tabiata aykırı hak olamaz. LGBT fikri de, eylemi de, biyolojik, fizyolojik, fonksiyonel ve sosyolojik anlamda fıtrata aykırıdır. Örneğin vajenin iç yüzünü örten epitel/mukoza dokusu çok katlıdır. Üst üste dizilmiş kiremit örtüsü gibidir. Bir başka ifadeyle travmaya/cinsel ilişkiye uygun yaratılmıştır. Fonksiyonel anlamda karşı cinslerin cinsel içgüdülerini, libido dediğimiz /cinsel iştahlarını tatmin ederek sükunete ermeyi amaçlamıştır. Ayrıca nesillerin devamını sağlamak adına insan türünün devamını esas almıştır. Sosyolojik anlamda aile kurumunun çok önemli bir boyutunun eylemsel ve eşemsel anlamda gerçekleşmesinin ilk adım olarak tanzim edilmiştir. Anal bölgenin 2-3 cm’lik kısmı kıl folliküllerini içeren cilt dokusunun devamıdır. Daha sonra ki bölüm ise tek katlı yassı ve kübik sekretuvar/salgı üreten epitel dokusuyla örtülüdür. Ancak vücudun katı ve yarı katı atıklarını/dışkıyı defekasyonla atmaya uygun yaratılmıştır. Ayrıca iki bölgede esnek elastik liflerden oluşan büyük abdesti kontrol etmekle görevli sfenkterler mevcuttur. Travmaya dayanaklı değildir. Bunlar hasarlandığı zaman dışkılama fonksiyonu bozulur. Büyük abdest kontrolü sağlanamaz. Uzun süren kabızlıktan sonra ortaya çıkan hemoroid/basurla karşılaşmanın sebebi budur. Bu gün başta Hollanda ve İskandinav ülkeleri olmak üzere Avrupa'nın erişkin beziyle ilgili başı derttedir. Hatta üniversite öğrenci tuvaletlerinin atık sepetleri erişkin beziyle doludur. Bu bilimsel sonuçlar ortadayken koca koca akademisyenler LGBT’nin kuyruğuna takılmış, utanmadan özgürlük yürüyüşüne katılmışlardır. Sosyal boyutu nedir? Milleti bir vücut/organizma olarak düşünürsek, aile milletin en küçük yapı taşı/hücresidir. Hücresi ifsat olmuş, yok olmuş, hastalanmış bir organizmanın sağlıklı olabileceğini düşünmek mümkün mü? Dolayısıyla milletin hücresi aileyi yok eden LGBT sapıklığını savunmak hangi aklın, ahlakın, bilimin ve ilimin sonucu olabilir ki? Bu konuyla ilgili sadece üç siyasi parti hariç, hemen hemen tamamı/ hatta muhafazakar zihniyetli partiler de dahil kendilerine bu soru yöneltildiği zaman bunun kişisel bir tercih, yaşam biçimi, bir kişilik hakkı olduğunu söyleyebilecek kadar akıl ve izandan yoksun olduklarını görüyoruz. Birçok akademisyen, kendini bilim insanı olarak lanse eden, vajen ve anal doku farkını idrakten uzak zavallıları dinlerken bilim adına kahroluyorum. Böylesine fıtrata aykırı fizyolojik, fonksiyonel, biyolojik ve sosyolojik anlamda edep dışı bir davranış biçimini yaşam tarzı olarak kabul edip toplumda bulaşıcı hastalık gibi yayılmasına nasıl göz yumulabilir. Bir kavmin tarihten silinmesine, yok edilmesine, helak edilmesine sebep olan böylesine bir eylem nasıl olur da toplumda empozisyon boyutunda savunulabilir. Bırakın savunmayı bu eylemin adının dahi anılması yukarıda zikrettiğimiz boyutları itibariyle insanların sonunu getirecek en büyük tehlikelerden biridir. Bir de inanç sahibi ve bu gerçeği Allah'ın kitabında defalarca okumuş olmalarına rağmen sessiz kalıp neredeyse savunma noktasına gelecek kadar acziyete düşmüş bir örgütlü yapıyı nasıl hoş görebiliriz. Halbuki böyle bir olgu karşısında siyasetçinin, bilim adamının, sosyoloğun ve toplum insanının öne sürebileceği fikir şu olmalıdır; Bu tablonun toplumu bulaşıcı hastalık gibi saracak bir tehlike olduğunun bilincinde olmalıdır. Toplumumuzun böyle bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu söz konusu ise; o zaman bilim insanları bir araya gelerek bir komisyon oluşturmalıdır. Daha çocukluk safhasında önleyici ve tedavi edici yöntemlere başvurulmalıdır. Komisyonda pedagoglar, endokrinologlar psikiyatristler, psikologlar ve sosyologlar yer almalıdır. Ailelerle, rehber öğretmenlerle bilgilendirme ve eğitim çalışmaları yapılmalıdır. Bu eğilimde olan çocuklar erken dönemde rehabilitasyona tabi tutularak takip ve tedavisi yapılmalıdır. Bunların toplumda yayılmasına göz yumarak fıtrata aykırı bir davranış biçimini insan hakkı/yaşam biçimi olarak kabul etmek en azından fıtrata, evrensel ahlaka düşmanlıktır. Bu fikri savunanlar acaba sosyal bulaşıcı hastalık olan bu eylemin kendi çocuklarına ilişmesi halinde nasıl bir tavır içinde olacaklarını cidden çok merak ediyorum. İnsanı düşünen hayvan felsefesiyle kabul eden bir beşer için, bunun ne önemi var yaklaşımı kendi dünyaları içine geçerli olabilir. Ancak kendini muhafazakâr, inanan bir Müslüman olarak konumlandıran zavallı gafilleri bir Müslüman olarak uyarmayı borç biliyorum.
Dayanağım " Ali imran suresi 104" dür.
"İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." Bu melun eylem karşısında dut yemiş bülbül gibisiniz. Muhalefet körlüğü hastalığı kimseyi dilsiz şeytan vasfından kurtaramaz. "Anlayana sivri sinek saz olur, anlamayana davul zurna az olur." “Gözü var da görmezse, kulağı var da duymazsa, dili var da söylemezse, ancak nankör olur.”

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.